.

.

Ali Kara

E-posta Yazdır PDF

DİN DEĞİŞMEK BOŞANMAYA SEBEP...

DİN DEĞİŞMEK (KAFİR OLMAK), BOŞANMA SEBEBİ DEĞİLMİŞ-DEMOKRASİ KANUNLARINDA BÖYLE İMİŞ.

 

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’ne temyize gelen dava dosyasına göre, Fethiye’de yaşayan A.T. adlı kadının Yehova Şahitleri’ne katılması üzerine, Y.T. adlı kocasıyla evliliklerinde sorun çıktı.

Boşanmak isteyen koca Y.T., Fethiye Aile Mahkemesi’nde açtığı davada, karısının Yehova Şahitleri adlı gruba katıldığını, din değişikliği nedeniyle eşiyle sorun yaşadıklarını, ortak yaşanılan evin kilise haline geldiğini, evde bu grubun öğretilerinin öğretildiğini, ibadetlerinin yapıldığını, birçok erkeğin ortak yaşadıkları eve girip çıktığını ileri sürdü. Koca, eşinin din değişikliği nedeniyle evliliklerinin temelinden sarsılıp çekilmez bir hal aldığını belirterek, boşanmak istedi. A.T. adlı kadın da karşı dava açtı, boşanma yanında, nafaka ve tazminat talep etti.

DİNİ İNANÇ KUSUR KABUL EDİLEMEZ

Yerel mahkeme, 8 Ocak 2014’te boşanma ve nafaka davalarını birleştirerek, dosyayı karara bağladı. ‘Dini inancın kusur kabul edilemeyeceğine’ hükmeden mahkeme, boşanma davasını kabul ederken, kocanın karşı davasını da reddetti. Karşı davanın ret gerekçesinde, Yehova Şahitleri’nin ‘şiddet’ içeren bir grup olmadığı ve kimsenin dini inançlarından ötürü bu özgürlükleri açısından kusurlu kabul edilemeyeceği gösterildi.

OYÇOKLUĞUYLA ONAMA

Bu kararı, kadın nafaka ve tazminat miktarı, erkek ise kendi boşanma davasının reddi ile, kadına verilen nafaka ve tazminat açısından temyiz etti.

Temyiz davasına bakan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, mahkemenin kadının din değiştirmesi ve dini inançları nedeniyle kusurlu kabul edilemeyeceği kararını yerinde görerek, oyçokluğu ile onadı. Böylece, davalı-davacı koca Y.T’nin din değişikliği nedeniyle açtığı boşanma davasının ret kararı onandı ve kesinleşti.

E-posta Yazdır PDF

DİN NASİHATTIR

 

عَنْ تَمِيمٍ الدَّارِيِّ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، قَالَ: «الدِّينُ النَّصِيحَةُ» قُلْنَا: لِمَنْ؟ قَالَ: «لِلَّهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلِأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ»

 

Temimid- Dari’den (r.anhu) rivayetle Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Din nasihattır.”

Ashabı kiram dedik ki: Kim için?

Buyurdu:

“Allah için, kitabı için, resulü için, Müslümanların imamları için ve umum mü’minler için.”

(Buhari-Müslim-Ebu Davud-Daremi)

Bu rivayet, çok veciz bir ifade içermektedir.

Allah için nasihat nedir?

Ona iman etmektir, şirkten sakınmaktır. Emirlerini tutmak ve yasaklarından sakınmaktır. O’na layık olan kamil sıfatlarla onu vasfetmek ve layık olmayan nakıs sıfatlardan tenzih etmektir.

Kitabı için nasihat nedir?

Kur’anın Allahın kitabı olduğuna iman etmektir. Allah tarafından indirildiğine inanmaktır. Allah kelamı olup, beşer sözünden uzak olduğunu bilmektir. Muhkemleri ile amel etmek, müteşabihlerine de iman edip teslim olmaktır.

Resulü için nasihat nedir?

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i tasdik etmektir. Getirdiği hükümlerin hepsine iman etmektir. Sünnetini yaşamak, emrine itaat etmektir.

İmamlar (halifeler) için nasihat nedir?

Hak yolunda onlara yardım etmek, bu yolda onlara itaat etmektir.

Umum Müslümanlar için nasihat nedir?

Dünya ve ahiret işlerinde onları irşat etmek, emri bil ma’ruf ve nehyi anil münker (vaaz-nasihat) ile onları uyarmaktır.

 

E-posta Yazdır PDF

TASAVVUF NEDİR

TASAVVUF HAKKINDA ALİMLERİN SÖZLERİ:

Abdul Kadir Geylani k.s. : Tasavvuf, kıl-u kali (dedi-koduyu) almak değildir, lakin açlığı almak, alışılan ve hoş gelen şeyleri kesip atmaktır.

İmamı Gazali r.a. : Tasavvuf, kalbi Allah için arındırmak, ondan gayrısının zarar ve fayda vermediğine itikad etmektir. Sadece Allaha güvenir.

Ataullah İskenderi r.a. : Tasavvuf Hak teala ile birlikte ünsiyyet ve mutmeinne olma halidir.

İbni Acibe r.a : Tasavvuf, islamın özüdür. Meliklerin sahibi olan Zat’ın huzuruna ulaşmanın keyfiyyetidir. Batını rezil şeylerden arındır-mak ve çeşitli faziletlerle süslemektir. Evveli ilim, ortası amel, sonu da hibedir.

Şeyh Şibli r.a : Tasavvuf, hislerini zabt etmen, nefeslerine riayet etmendir. Tasavvuf, kedersiz olarak Allahu teala ile birlikte oturmaktır.

Şeyh Ma’rufu Kerhi r.a : Tasavvuf hakikatleri almak, halkın elindekilerden ümit kesmektir.

Ebul Hasen Şazeli r.a : Tasavvuf, nefsi ibadete yormak, rububiy-yet hükümlerine onu döndürmektir.

Muhyiddin ibni A’rabi r.a : Tasavvuf, şeriatın zahiri ve batıni adepleri üzere durmaktır.

Tasavvuf ahlaktır, kim ahlak bakımından senden üstün ise, tasavvufta da senden üstündür.

Cüneydi Bağdadi r.a : Tasavvuf, toplulukla zikirdir, dinlemekle vecd halidir, ittiba ile amel etmektir.

Bizim tasavvuf ilmimiz, Kitap ve sünnetle kayıtlıdır. Kim Kur’anı muhafaza etmezse, hadisi şerifleri yazmazsa, bu işte ona tabi olunmaz. Halkın üzerine bütün yollar kapalıdır, ancak Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in izini takip eden hariçtir.

Tasavvuf, vakitleri korumaktır.

Tasavvuf, halka uygunluktan kalbi safileştirmektir. Tabii ahlaklar-dan ayrılmaktır. Beşeri vasıfları söndürmektir. Nefsin isteklerinden uzak durmaktır. Ruhani sıfatlar menzillerine ulaşmaktır. Hakikat ilimlerine yapışmaktır. Ümmetin tamamına nasihat etmektir. Hakikat üzere Allah için vafakarlıktır. Şeriatta Resulullaha (sallallahu aleyhi ve sellem) tabi olmaktır.

Ebu Muhammed el Ceriri r.a : Tasavvuf, her türlü güzel ahlaka girmek, her türlü kötü ahlaktan sıyrılıp çıkmak.

Şeyh Ahmed Ruzûk r.a : Tasavvuf, kalbin salahı kendisi ile kasdedilen bir ilimdir. Fıkıh, ameli ıslah içindir, nahiv lisanı ıslah içindir.

Şeyh ebul Kasım en Nasr-Abadi r.a : Tasavvufun aslı, Kitap ve sünnete yapışmak, heva ve bid’atleri terk etmek, halkın özürlerini kabul etmek, virdlere devam, ruhsat ve te’villeri terk etmektir.

Tasavvuf: Hak ile birlikte hallerin isitkametli olmasıdır.

Tasavvuf: Hak’ka boyun eğmektir.

Tasavvuf: Halkı, zahiren ve batınen aradan çıkartmaktır.

Tasavvuf: Nefsin bütün hazlarını terk etmektir.

Tasavvuf: Şer’i edebler üzere vukuf halidir.

Tasavvuf: Zahir ve batını, şeriata muhalif olan şeylerden arındır-maktır. Kalbi Allahu tealanın zikri ile tamir etmektir. İbadet ve amellerde sünneti şerifeye uygun olmaktır.

E-posta Yazdır PDF

İHSAN MAKAMI

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

أَنْ تَعْبُدَ اللهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ

“(İhsan), görüyormuşsun gibi Allaha ibadet etmendir, her nekadar sen onu görmüyorsan da o seni görüyor.”

(Buhari-26, Müslim: 93)

Dinin üç rüknü olan ‘iman-islam-ihsan’ dan birini noksan eden, dinini noksan etmiştir.

Peki bu makama nasıl ulaşılır? Bu sorunun cevabını da Buhari’de zikredilen şu meşhur hadisi şerif beyan eder:

عَن أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ اللَّهَ قَالَ مَنْ عَادَى لِي وَلِيًّا فَقَدْ آذَنْتُهُ بِالْحَرْبِ وَمَا تَقَرَّبَ إِلَيَّ عَبْدِي بِشَيْءٍ أَحَبَّ إِلَيَّ مِمَّا افْتَرَضْتُ عَلَيْهِ وَمَا يَزَالُ عَبْدِي يَتَقَرَّبُ إِلَيَّ بِالنَّوَافِلِ حَتَّى أُحِبَّهُ فَإِذَا أَحْبَبْتُهُ كُنْتُ سَمْعَهُ الَّذِي يَسْمَعُ بِهِ وَبَصَرَهُ الَّذِي يُبْصِرُ بِهِ وَيَدَهُ الَّتِي يَبْطِشُ بِهَا وَرِجْلَهُ الَّتِي يَمْشِي بِهَا وَإِنْ سَأَلَنِي َلأُعْطِيَنَّهُ وَلَئِنْ اسْتَعَاذَنِي َلأُعِيذَنَّهُ وَمَا تَرَدَّدْتُ عَن شَيْءٍ أَنَا فَاعِلُهُ تَرَدُّدِي عَن نَفْسِ الْمُؤْمِنِ يَكْرَهُ الْمَوْتَ وَأَنَا أَكْرَهُ مَسَاءَتَهُ

Ebu Hureyre (r.a), Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyur-duğunu rivayet etti: “Allahu teala buyuruyor: Kim benim bir dostuma düşmanlık ederse, ona karşı harp ilan ederim. Kulum üzerine farz ettiğim ameller ile sevdiğim şekilde bana yakınlaşmasından (başka bir) şeyle bana yakınlaşamaz.

Kulum bana nafilelerle yakınlaşmakta daim olur, öyleki ben onu severim, onu sevdiğim zaman işittiği kulağı olurum, gördüğü gözü olurum, tuttuğu eli olurum, yürüdüğü ayağı olurum. Eğer benden bir şey isterse elbette ona istediğini veririm. Eğer bana sığınırsa, elbette onu sığındırırım. İşlediğim hiçbir şeyde mü’min kulumun ruhunu almaktaki gibi tereddüt etmedim, ölümü kerih görüyor,  ben de onu üzmeyi kerih görürüm.” (Buhari: 6137)

İbni Kesir der ki:

Hadisi şerifin manası: Kul, taatleri ihlasla yapınca, bütün fiilleri Allah için olur. O zaman ancak Allah ile işitir, ancak Allah ile görür. Yani, meşru ettiğini. Ancak Allahın meşru ettiği şeyi tutar ve O’na taat olan şeye gider. Bunların hepsinde Allah ile istiane eder (yardım ister.) Başka bir rivayette şöyle geldi: Benimle işitir, benimle görür, benimle tutar, benimle yürür.  (İbni Kesir: 4/590)

Hazin Tefsirinde şu şekildedir:

“Allahu teala buyurdu: Kim benim bir velime ihanet ederse, muhakkak benimle muharebeye kalkışmıştır. Muhakkak ben, aslanın avına kızdığı gibi velilerim için gazablanırım….” (6/125)

Siracı Münir’de şu şekildedir:

“Kulumu sevdiğim zaman, onun için kulak olurum, göz olurum, kalp olurum, lisan olurum, el olurum, ayak olurum. Benimle işitir, benimle görür, benimle konuşur, benimle yürür.” (2/290)

Nevevi’nin Erbain şerhi: 1/100

“Kulum bana yakınlaşmakta, nafilelerle daim olur, taki onu severim…” Zira nafilelerle yakınlık, farzların edasının peşinden olur, ne zaman kul nafileleri eda etmekle yakınlaşırsa, bu durum onun Allah tarafından sevilmesine götürür. Sonra, “Kulumu sevdiğim zaman, onun için kulak olurum, göz olurum...” işte bunlar Allah dostlarının alametleridir. Kim Allah için olursa, muhakkak (Allah ta) onu sever. Bunun manası, işitilmesine şeriatın izin vermediği şeyi işitmez, şeriatın bakılmasına izin vermediği şeye bakmaz. Şeriatın tutlmasına izin vermediği şeye elini uzatmaz. Şeriatın yürünmesine izin vermediği şeye doğru yürümez.

Riyazus Salihin şerhi: 1/444

Bu hadisi şerifte, Allahu tealaya mahabbetin sebebi, nafileleri çok yapmak olduğuna işaret vardır. Yani, kulaklarına sed olur, ancak Allahın razı olduğu şeyleri işitir. Gözüne sed olur, ancak Allahın razı olduğu şeyleri görür….. Neticede istediğini ona verir. İşte bu da Allahın mahab-betinin semeresidir. Yani istediğini ona verir, sığınırsa onu korur.

Erbain Şerhi Fethul Kaviyyul Metin: 1/115

Mahabbet hasıl olunca, tasarruflarında Allahın yardımına ulaşır. Ancak hak olanı işitir, ancak hak olanı görür, ancak hak olana ulaşır, ancak hak olana gider. Allahu teala duasına icabetle ona ikram eder. Sakınacağı şeyden onu korur.

Bu hadisten anlaşılan hükümler:

1- Allah dostlarının fazileti, onlara düşmanlığın çok tehlikeli oldu-ğu.

2- Allah dostluğu farzları ve nafileleri eda etmekle hasıl our.

3- Allaha yakınlıkta en çok sevilen şeyler farzlardır.

4-Allah için, mahabbet sıfatı sabit oldu.

5- Allahın sevgisinde, amellerin farklı dereceleri olduğu.

6- Nafileler, farzlardan sonra yapılırsa Allahın mahabbetini celbeder.

7- Allahu teala, mahabbetine nail olanın, gözünü kulağını elini ayağını korur.

8- Allahın mahabbeti, kulun duasının icabetini ve korunmasını getirir.

E-posta Yazdır PDF

MÜRİD İÇİN TESLİMİYYET

Allahu tealaya sonsuz hamdler, Muhammed Mustafa s.a.v, âl ve ashabına da sürekli salat ve selamlar olsun.

Muhterem kardeşlerimiz, uzun zamandır bu sayfalara yazı ekleyemiyorduk, işlerimizin çokluğu her tarafa ulaşmamıza mani. Ancak zaruri olan bir konudan dolayı bir şeyler yazmak istedik.

Efendi Hazretlerimizin (k.s.) Çeçenictan ziyareti hakkında....

Önce mürid olarak kendimize çeki düzen vermeliyiz, gerçek mürid şeyhinin işleri hakkında ileri geri konuşmaz ve fikir yürütmez, tam teslim olarak rabıta üzere kendisine verilen vazifeleri yapar. ALlahu teala hepimizi tam teslim olanlardan eylesin. Biz cemaat içinde hoca olarak bilindiğimiz için, bize müracaat ediliyor, bu yüzden bir kaç söz söylemek uygundur, Allahu teala hatadan bizleri korusun.

Önce şunu bilelim ki Efendi Hazretlerimiz (k.s.) hem büyük bir alimdir ve hem de büyük bir velidir ve evliyanın reisidir ,vaktin kutbu olup asrın müceddidi kendisidir, Allahu teala bu vasıfları onda cem etmiştir. Onun işlerini konuşmak ve hakkında yorum yapmak bize düşmez.

Bir kere Efendi Hazretlerimiz (k.s.) sağlığında cumhur başkanları dahil bir çok siyasiye islamı tebliğ etmiştir, kiminin makamına gitmiştir kimisi de kendi yanına gelmiştir. Bu durum zaten islamın emridir ve Efendimiz s.a.v in yoludur. En azılı düşmanı olan Ebu Cehil lanetlisine tebliğ için 100 kere gittiği rivayet edilir. Kur'an da bir çok peygamberin zamanlarındaki firavun ve nemrutlara tebliğ için gittiği malumdur.

O halde bu olası Çeçenistan ziyareti, elbette islamı anlatmak ve müslümanlara destek olmak için fırsat kollamaktan başka bir şey değildir ve özellikle savaş sırasında maddi ve manevi destek verilen Çeçen direnişi kuvvetlendirmek demektir. Bunu başka bir şekilde yorumlamak elbette nakıstır veya kasıtlıdır.

İşin ilmi boyutu böyle iken, siyasi boyutu hakkında zaman müsait olmamıştır veya müslümanlar bunu yanlış anlayabilir gibi bazı bahaneleri konuşmak; eğer halis niyet varsa buna bir şey diyemeyiz. Ama basına akseden şekilde seviyesi düşürülerek açıklama yapmak ta insaf işi değildir.

Aslında bu meselelerin yanlış anlaşılması, arzulanan meşvere meclisinin (hocalara heyetinin) tam olarak kurulup işlerlik kazanmamasından kaynaklanmaktadır. Seneler öncesinden hatırladığımız gibi bir çok meselede Efendi Hazretlerimiz (k.s.) meseleleri halletmek ve görüşmek için sürekli olarak hoca heyetleri oluşturulmasını emir ve tavsiye buyururlardı, ama maalesef evvelki dönemdeki istihareci ve taifesi buna bir türlü imkan tanımamışlardı, şimdi de aynı hal aşağı yukarı devam etmektedir. Bir kaç kişinin sözünün ön planda tutulduğu müddetçe işlerimizde böyle aksaklıkların olması normaldir...

Allahu teala tez zamanda Efendi Hazretlerimizin derdini dert eden sağlam bir hoca heyeti nasip eylesin de cemaatimizi birlik üzere sahili selamete çıkartsın, dostundan ayırmasın... Selam ve hürmetle.....

Sayfa 1 - 10

  • «
  •  Başlangıç 
  •  Önceki 
  •  1 
  •  2 
  •  3 
  •  4 
  •  5 
  •  6 
  •  7 
  •  8 
  •  9 
  •  10 
  •  Sonraki 
  •  Son 
  • »

Yasal uyarı : Sitedeki sohbet, yazı ve resimler; üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadan ve kaynak göstererek alınabilir.
Üzerinde değişiklik yapılması, ticari amaçla kullanılması hukûken yasaktır.