MEKTUBAT-I RABBANİDEN
İMAMI AZAM (R.A.) VE MEZHEBİ
İsa (a.s.)' ın durumu,
İmamı A’zam El Küfî'nin durumu gibidir. Zira o (İmamı A’zam) takva, vera ve
sünneti seniyyeye ittibası sayesinde, ictihad ve istinbatta o dereceye ulaştı
ki, sonra gelenler onu anlamaktan acizdirler. Onun içtihadlarını, derin
manalara dikkat ettiği için Kitab ve Sünnete muhalif zannettiler. Onu ve
adamlarını (talebeleri, mezhebindeki müçtehidleri) görüş ashabı (kendi görüşün benimseyenler) zannederler. Bunlar
İmamı A'zam'ın ilminin ve dirayetinin hakikatından haberdar olamadıkları için
böyle söylediler.
Yalnızca İmam Şafiî
(r.a.), imamı A'zamın fıkıhtaki inceliğinden bir nebze anlamıştır. Çünkü şöyle
buyurdu: “İnsanların hepsi fıkıhta, imamın îyali (Aile efradı) dir.” Yazıklar
olsun kısa görüşlülere ki; kendi görüşlerinin noksanlığını, başkasına nisbet
etmek cür'etini gösterirler.
-Fusûlu Sitte-
kitabında Muhammed Parisa (k.s.) şöyle demiştir; -İsa (a.s.) indikten sonra
İmamı A'zam'ın mezhebiyle amel edecek- İsa (a.s.) ile İmamı A'zam arasındaki
münasebetten dolayı bu sözü (söylemiş olması) mümkündür. Yani
İsa (a.s.) nın ictihadı, İmamı A'zam’ın ictihadına
uygun olacak; Yoksa İsa (a.s.), İmamı A’zam’ın mezhebini taklit edecek, demek değildir.
Zira İsa’nın (a.s.) şanı, ümmetten bir müctehidi taklit etmekten yücedir.
Taassubsuz ve
tekellüfsüz deriz ki, İmamı A'zamın Mezhebi, keşifte büyük bir deniz gibi
görülmektedir. Diğer mezhepler havuz ve kanallar gibi görülüyor.
Zahire bakılırsa en
büyük topluluk, Ebu Hanife’ye (r.a.) tabi olmuştur. Bu mezhep, tabi olanlarının
çokluğu ile birlikte diğer mezheplerden farklı asıllar ve kurallarla farklıdır.
Onun kendine has ictihad ve hüküm çıkarma üslubu vardır.
Şaşılacak iş, İmamı
A'zam diğerlerini, sünneti taklid hu-susunda geçmiştir. Mürsel hadisleri
(Tabiinin, sahabe söyle-meden doğrudan Peygamber'e -sallallahu aleyhi ve
sellem- dayandırdıkları hadis), Müsned hadis (ilk raviden sonuna kadar ekli
olarak rivayet edilen hadis) gibi, tabi olunmaya layık görür, bunları kendi
görüşünden önde kabul eder. Ashabın
sözlerini de kendi görüşünden önceye alır. (Çünkü onlar Hayrul Beşerin -sallallahu
aleyhi ve sellem- sohbetine ulaştılar. Sonra gelenler böyle değildir.)
Bunlarla beraber
muhalifler, İmamı A'zam'ı, kendi görüşü-ne uyan kişilerden zannederler ve ona
edepsizlik ifade eden söz leri nisbet ederler; hem de İmamı A'zam'ın ilminin
kemalini, vera ve takvasının bolluğunu kabul ederler. Allahu teâlâ bunları,
dinin büyüğü, ehli îslamın sevadı azamının (en büyük topluluğunun) reisine,
eziyet vermemekle rızıklandırsın.
"Ağızlarıyla,
Allah'ın nurunu söndürmek isterler."
Bu büyük müctehidlere
"görüş sahipleridirler" (kendi
görüşüne tabi olanlar) diyenler, eğer bunların (müctehidlerin) kendi
görüşlerine göre hükmettiklerine, kitap ve sünnete tabi olmadıklarına
inanıyorlarsa, o zaman ehli İslamın en büyük topluluğu, bunların yanlış
inançlarına göre sapıklar, bidatçılar, ehli islamdan
hariç olanlar olur. Bu kötü şekilde inanç ancak cahilliğinden haberi
olmayan, veya zındık olan, dini iptal etmek isteyen kişiden
meydana gelir. Nâkıs kişinin cehaleti ne kadar
büyük ki, bir kaç hadis toplamış ve şeriatın hükümlerini onlara ait bırakmış ve bilgisinin dışında kalanları inkar edip yok saymıştır.
Bunlara binlerce yazık olsun,
bozuk fikirlerine, soğuk taassublarına yazık olsun. Zira fıkhın banisi, Ebu
Hanifedir.
Muhakkık alimler onun için
fıkhın dörtte üçünü teslim ettiler, geri kalan dörtte bir kısmında da ortak
olduğunu söylemişler. O fıkıhta ev sahibidir. Diğerleri ise onun aile fertleri
gibidir. (Çoluk çocuğu gibi).
Bu mezhebi seçmemle beraber
bende İmam Şafî’'ye karşı zati
bir muhabbet vardır. O’nu büyük
< Önceki | Sonraki > |
---|