KUR’ANI
KENDİ GÖRÜŞÜYLE TEFSİR ETMENİN FECAATI !!!
3. Misal:
<<<
Cennet ve Cehennemin Ebediyeti
Değerli
hocam size sormak istediğim bir suali sormak istiyorum sorma amacım size karşı
olan sevgim bir meseleden bakış açınızla burukluk yaşadım doğrusu, size karşı
bu meselede yaklaşık olarak dört sene oldu ancak dayanamadım internet yoluyla
sorma ihtiyacım oldu.
Hocam
bir gün tefsir dersinde şöyle bir açıklamada bulundunuz: DEDİNİZ, CENNET
SONRADAN YARATILMIŞDIR SONRADAN YARADILAN YOK OLMAYA MAHKUMDUR, BAKİ OLAN
ALLAHDIR CENNETTE YOK OLACAKTIR
Tefsir
bittikten sonra acaba ben mi yanlış anladım inşallah öyledir ama sordum
müdavimlere yok bizde aynı anladık. Sonra ben araştırdım tefsir kitapları bir
çok kişide tanıştım ve meğer toplumda M. İSLAMOĞLU cennetin geçici
olduğunu hatta bir gün müşterime giderken konu İslam’dan açılırken dedi ki
müşterim bana kime takılıyorsun, dedim Mustafa İslamoğlu -git işine o cennetin
geçici olduğunu- söylüyor bunu bana söyleyince ikinci şok oldum. İslam
tarihiyle araştırdım sadece bir tane çıktı bunu söyleyen kişi İslam uleması hiç
itibar edilmedi. İsmini biliyordum şimdi unuttum. Sevgili hocam bu bakış
kişisel bir bakışın mıdır kişisel bir bakışın ise dayanağın nedir. Kur'an da
ebedi geçen ayetlere ne demeli. Geçici olan bir cennet ise geçici bir âhiret
demek geçici bir âhiret demek geçici bir cehennem demektir. O zaman
reenkarnasyona inananları burada hakkı çıkarmak lazım. Kur'an da geçen ebeden
ebedi kavramı mecaz mıdır kinayeli midir? Elbette her şey yok olmaya mahkûmdur
ama Allah bir şeye ol dediği zaman da oluverir ebedi kal dediğinde ebedi
kalacaktır. Buna itiraz eden mi var?
Cevap
verirseniz memnun olurum 20/11/2007
Aziz
Talib,
Aleyküm
selam
1.
"Cennet cehennem yok olacaktır" görüşü benim görüşüm değildir. Bir
Kur'an talebesi olarak Kur'an’daki "huld" ve "ebed"
kelimelerini tahlil ettim. Cennet ve Cehennemin ebediliğinin nasıl
anlaşıldığını sahabenin olayı nasıl yorumladığını söyledim. Hz. Ebubekir'in,
Hz. Ömer'in, Hz. Abdullah b. Mes'ud başta olmak üzere birçok güzide sahabinin
bu konudaki günümüz yaygın kanaatinin aksine olan görüşlerini serdettim.
Cehennemin sonsuz olmadığını söylediklerini naklettim. Buna da İbn kayyım
el-Cevziyyenin yazdığı Hadi'l-Ervah İla Biladi'l-Efrah adlı eserini kaynak
gösterdim. Bu eser arapça olarak piyasada var. Her yerde satılıyor. Bakmak
isteyen açıp bakar. İbn Kayyım'ın ilmi yetkinliğinin derecesini siz bilmezseniz
bilen birine sorabilirsiniz.
Siz yanlış
adrese kızıyorsunuz. Hz. Ebubekir'e, Hz. Ömer'e, Hz. Abdullah b. Mes'ud'a
kızmanız, onlara hesap sormanız lazım.
Onlara hesap sormanız gerekirken bana hesap sormanız adil değildir. Hak
değildir. Zulümdür. Allah razı olmaz.
2. Sonraki
derste kendi görüşümü naklettim. O da şuydu: CENNET VE CEHENNEMİN ZAMANI
GAYBİ BİR KONUDUR. BU KONUDA KONUŞMAK ĞAYBI TAŞLAMAKTIR. BUNU ALLAH BİLİR. >>>
Cevabımız:
Evvela şu
üç büyük ashabın (Allah hepsinden razı olsun, şefaatlerine cümlemizi nail
eylesin, dil uzatanlara hadlerini bildirsin), bu meseledeki görüşü böyle
değil, şayet böyle olsaydı zikredeceğimiz rivayetlerin birinde olsun onların
görüşü ayrıca bildirilirdi. Halbuki Zahid-i Kevseri makalesinde yüzden fazla
yaetin cennet ve cehennemin ebedi olduğunun zikredildiğini, daha fazlaca hadisi
şeriflerin aynı hükmü beyan ettiklerini söylüyor, bu hükme muhalif olan
Cehmiyye’nin bütün islam fırkalarınca ve icmaen kafir olduğunu bildiriyor.
<<<Zahidi
Kevseri’nin Makalelerinden sahf: 276: Hulûd Meselesi:
Cennet
ehlinin nimetlerinin devamı, cehennem ehlinin azabının sürekliliği, dinde
zaruretle bilinen hususlardandır. Muhakka deliller cennet ve cehennemin ebedi
olduğu hakkında tevarüs etti (bize kadar bolca nakledildi), ümmet uzun zamanlar
boyunca bu akide üzere devam etti.
Cehm ibni
Safvan, kendi zu’muna (yanlış anlayışına) göre cennet ve cehennemin fani (yok)
olacağını itikad ederek Kitab ve sünneti bir tarafa attı, kesin icmayı
parçaladı. Bu kişi kendisine, pek çok ittifakla küfre götüren bid’atler nisbet
edilen biridir. Bütün islam fırkaları katında küfre nisbet edilir. Ehli sünnet
tarafından bir kenara atıldı, mutezile tarafından terk edildi, şia ve hariciler
tarafından buuz edildi.
Nasıl olur!
Halbuki Kitab, sünnet ve icmadan olan deliller, cennet ve cehennemin baki
olduğu, nihayetlerinin olmadığı hakkındaki deliller okadar yaygındır ki,
şüphelendirmeye imkan bırakmaz.
Muhakkak
Kur’anda yüz kadar ayet buna delalet eder. Altmış tanesi cehennem hakkındadır,
kırk tanesi cennet hakkındadır. Hulud (ebediyyet) sözü, cehennem hakkında otuz
dört defa zikredilmiş. Cennet hakkında otuz sekiz defa. Hulud ile birlikte
ebediyyen lafzı da cehennem hakkında dört yerde, cennet hakkında sekiz yerde
zikredilmiş. Asla çıkamıyacakları (ebediyyen orda kalacakları) hakkında otuz
dan fazla açık ifade vardır. İşte bu ayetler ve benzerleri, hakikatten kesin
olarak orda kalacaklarını ifade eder. Bu hususlari İmamı Subki, –el itibar bi
bekai-l Cenneti ve-n Nar- isimli eserinde zikretmiştir.
Sünneti
Nebeviden de pek çok rivayet mevcuttur. Bu yüzden müslümanlar bunu itikad etmişler, Efendimiz’den s.a.v. ve
seleften bunu alarak kabul etmişlerdir. Hatta ibni Hazm, bu hususta
şiddetli bir tavırla icması üzerinde durmuş, icmaya karşı muhalefetin, icmaen
küfür olacağını açıklamıştır.
İcma ile
alakalı eserinin 173. sahifesinde şöyle der: Cennet haktır, orası abedi nimet
yurdudur, yok olmaz, içindekiler de sonsuza kadar yok olmaz. Orası mü’minler,
Nebiler ve tabileri için hazırlanmıştır. Cehennem de haktır, orası ebedi azab
yurdudur, yok olmaz, ehli de ebediyyen yok olmaz. İslam dinine muhalif olan
bütün kafirler için hazırlanmıştır. Bu
yüzden ibni Hazm, bu icmaya muhalif olanın tekfir edileceğini söylemiştir.
İnkarcı
Cehm bin Safvan ve tabileri şu ayete yapışırlar: “O, ilktir ve sondur.” Hakbuki
bu ayeti kerimenin delaleti, -Allahu subhanehu’nun başlangıcı ve sonu
olmadığına- dır. -O, Zat’ı ile kadimdir,
bakidir.- Ayrıca Efendimiz sallallahu
aleyhi ve sellem bu hususu beyan için buyurdu: “Sen evvelsin, senden evvel
bir şey yok. Sen ahırsın, senden sonra bir şey yok.” (Ebu Davud, Tirmizi)
Ebu
Abdullah Halimi, Minhac’ında der: -Evvel, evveli olmayandır. Ahır, sonrası
olmayandır.- Bu açıklamalara binaen
deriz ki, cennet ve cehennemin bekası, Zat’ı ile baki olan Allahu teâlâ’nın,
onları baki etmesiyledir, bu durum, Allahu teâlâ’nın ahır olmasına zıt
değildir.>>> (Kevseri’nin Makalelerinden)
Malum yeni
müfessirin delil getirdiği Cevziyye’den daha meşhur olan İbni Kesir de, ibni
Teymiyye’nin en meşhur talebelerindendir, o bakalım meseleyi nasıl
manalandırmış.
تفسير ابن كثير - (ج 1 / ص 206)
وقوله تعالى: { وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ }
<<< “Onlar orda ebedidirler” Bu, saadetin
tamamıdır, zira onlar, şu nimetlerle birlikte ölümden ve kesintiden emin olan
bir makamdadırlar, asla onun sonu yoktur, tükenmez; belki devamlı olarak
sermedi ebedi nimetlerdedirler. Allahu teâlâ’dan istediğimiz, bizi de onların
zümresinde haşretmesidir, zira O, cevvad, kerim, berr ve rahimdir.>>>
İbni
Teymiyye’den başka bir görüş aktarılsaydı, ibni Kesir onu zikrederdi, ama
şimdikiler kıraldan fazla kıralcı olmuşlar.
İbni Kesir:
تفسير ابن كثير - (ج 2 / ص 338)
<<<”İman
edib salih ameller işleyenleri yakında , altlarından ırmaklar akan cennetlere
girdireceğim, orda ebediyyen kalıcıdırlar.”
Bu, Allahu teâlâ
tarafından saidlerin Adin cennetlerindeki netice hallerinden haber vermektir ki
orda nehirler akar, diledikleri yerlere giderler, orda halidiyyen ebedidirler,
ordan ayrılmazlar, yok olmazlar, çıkmak istemezler.
تفسير ابن كثير - (ج 2 / ص 71)
“Orda
ebedidirler” lanette, “Onlardan
azab hafifletilmez ve onlara bakılmaz”
Yani azab onlardan gevşetilmez, bir an bile azabları
hafifletilmez.>>>
تفسير ابن كثير - (ج 4 / ص 465)
“Meyveleri
ve gögesi daimdir.” Yani orda
yiyecekler, meyveler ve meşrubatlar vardır, onların kesintisi yok, yok olması
da.
تفسير ابن كثير - (ج 7 / ص 530)
“Kesinti
yok ve men edilmekte –yok-” Yani,
kışın ve yazın kesilmezler, bilakis meyveleri daimdir, ebediyyen süreklidir.
Her ne zaman taleb ederlerse bulurlar.
Allahu teâlâ’nın kudretiyle, onlar üzerine hiçbir şey imkansız olmaz.
وقد تقدم في الحديث: "إذا تناول الرجل
الثمرة عادت مكانها أخرى". Hadisi şerifte şöyle geçti: “Kişi
bir meyveyi alsa, yerine başka bir meyve gelir.”
Bazı
tefsirlerin açıklaması:
İbni Hıbban’ın
Sahihinden, cilt 20, sahf: 390:
<<<Nebi
sallallahu aleyhi ve sellem, Fatıma, hasen ve Hüseyin hakkında buyurdu: Ben,
siznle harb edenle harb ederim, sizinle sulh edenle sulh ederim. Orda
Efendimiz’in -sallallahu aleyhi ve sellem- ehli beytine buuz edenlerin ebedi
cehennemde kalacağını zikretti.>>>
Taberi Tefsiri:
تفسير الطبري - (ج 2 / ص 282)
<<<
“Evet, seyyie kesb eden ve hataları kendisini kuşatanlar varya, işte onlar
cehennem ashabıdır, onlar orda ebedi kalıcıdırlar.” Seyyie, kendisi için cehennem vaad edilen
günahlardır. İbni Cüreyc’ten rivayetle şöyle dedi: Ata’ ya dedim ki, “Evet,
seyyie kesb eden“ nedir? Dedi ki Şirktir. İbni Cüreyc derki, Mücahid
dediki: -seyyie- Şirktir.
Ebu Cafer
der ki: Allahu teâlâ cehennem ehli için
ateşte ebedi kalmalarıyla hükmetti. Cehennemde ebedi kalmak, Allah’a
küfredenler içindir, Allaha iman edenler için değil. Zira Resulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’den gelen haberlerin zahiri, ehli imanın cehemmende ebedi kalmayacağı ve
orda ebedi kalanların Allaha küfredenler olduğu hakkındadır. Zira şanı yüce
olan Allahu teâlâ,
(بلى من كسب سيئة وأحاطت به خطيئته فأولئك أصحاب
النار هم فيها خالدون) - قوله -(والذين آمنوا وعملوا الصالحات أولئك أصحاب الجنة
هم فيها خالدون)
Cehennemliklerin
hakkındaki ayetten sonra cennet ehli hakkındaki ayeti zikretti ve her iki
taifenin de ebedi kalacağını bildirdi. Bundan anlaşıldıki cehennemde ebedi
kalan seyyiat ehli, cennette ebedi kalan iman ehlinden başkalarıdır. (Yani
günahkar müslümanlar cezalarını çektikten sonra cehennemden çıkar ve cennete
girerler, cehennem sadece kafirlere kalır.) >>>
Gaybı
taşlamak meselesine gelince; gaybi olan neselelerde, o meselenin hak olduğu
söylenir ve muhtevi yatı kurcalanmaz. Bizim konumuzda hak görüş –cennet ve
cehennemin ebedi oluşudur- yoksa yeni müçtehidin dediği gibi -bir müddet
sonra yok oluşları- değil. Eğer böyle dersen, o zaman sen gaybı taşlamış
–gayb hakkında konuşmuş- olursun ki, iddian senin yanlış halini ortaya
döker. Peygamberlerin sayısı hakkında da -hepsine inanırız, sayılarını Allah
bilir- demek haktır; adet beyan etmek yanlıştır. Dolayısıyla; bu kadar açık ve sabit olan bir hususu
H.z. Ebu Bekir, Ömer ve İbni Mes’ud hazeratının (r.anhum) bilmemesi, farkında
olması veya başka bir görüşte olması, ne akla, ne nakle ve ne de müslümanlığa
sığmaz. Ancak kuru bir iftiradır ki,
onların huzurunda size -cevabınızı hazırlayın bakalım- denir.
Bu
rivayetler ve benzerleri, sayılamayacak kadar çoktur. Bu kadar açık ve hakkında
icma olan bir hususu, ümmet içinden ayrılıp inkar eden Cehmiyye mezhebi olduğu
da kesin ise, şimdi kim bu yanlışı savunur ve buna da Cevziyye’nin kitabından
üç ashaba iftira atarak savunma yapar??? Ancak sapıtmışlar, kendi hevalarını
delil edinenler. Kur’ana kendi görüşü ile mana verenler.
Netice:
Aktardığımız
şu üç misalle, bu zaman yeni yetme müçtehid ve müfessir bozuntularının, Kur’an
ile nasıl aldandıklarını, kayıp kaydırmaya çalıştıklarını gördük.
Evvelkisi (S. Ateş), namazın beş vakit oluşunu ayete dayanarak
inkar etti.
İkincisi (A. Bayındır) hayızlı kadının oruç tutacağını ayete
dayanarak hükmetti.
Üçüncüsü (M.İslamoğlu) cennet ve cehennemin ebediyyetini ayete
bakarak inkar etti (veya icmaen kesin hükmü kapalı –şüpheli- bıraktı), bu ve
benzeri görüşler aslında tabiin döneminin sonlarında ortaya çıkan batıl
bid’atçı mezheblere dayanır. Dikkat ederseniz hepsinin dayanağı o zamanki
bid’at ehlinin görüşleridir. Biraz daha süslü laflarla milleti kandırmaya
çalışıyorlar. İşte sözümüzün başında zikrettiğimiz hadisi şerifin tehditi
altına girmek buna denir.
Bunların
ciddi bir ilmi yok, sadece te’vil. Bazısı İsa aleyhisselamın nüzülünü aklına
göre inkar eder, -bence gelmeyecek- der. Bazısı fiazin devlet ve kurumlar
tarafından verilmesinin helal olduğunu söyler, diğer bazısı şefaati, kabir
ziyaretini, tasavvufu kerameti ve diğer manevi halleri inkar eder. Kimisi
kadınların peruk takmasını, hayızlı kadının namaz kılmasını, Kur’ana abdestsiz
dokunulmasını, kadınların erkeklerle aynı safta namaz kılmasını caiz görür.
Bu kalın
kafalılara sormak lazım, herşeyi aklınızla mı çözeceksiniz. Sizden evvelki
asırlardaki alimlerin aklı, ilimleri maneviyatları örf ve tecrübeleri hiç mi
makbul değil.
Mesela; Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem “Sabah namazına
gelmeyenleri, evlerinde çocukları ile birlikte yakmayı kasdettim” buyurmuştu.
Şimdi bu sözünden hareketle biri kalkıp sabah namazına gelmeyenlerin evini
kundaklayabilirmi? Hazreti Ebu Bekir r.a. “Bedenimi o kadar büyüt ki cehennemi
doldursun da başkası cehenneme girmesin” demekle cehennemlik olmayı mı istemiş?
Efendimizin s.a.v. vefatında ashabın bazısı ölmedi uykudadır, bazısı göğe
yükseldi yakında gelecek dediler, hatta Hz Ömer r.a. “kim Muhammed öldü derse
kafasını uçururum” demekle, Peygamberimizin s.a.v. vefatını ikar etmiştir mi
diyeceğiz? Bu ve benzeri pek çok nükteli –mecazi veya tehdit ifade eden- konu,
araştırılırsa örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Bu karışıklığa düşmemek
için, evvela ashabı kiramın ve peşlerinden gelen ulema ve mezheb imamlarının
görüşlerinin incelenmesi ve iyice anlaşılması gerekir. Gerçekten noksan kalan
anlaşılmayan bir taraf varsa, zamanın bütün alimlerinin ortak kararına gidilir.
Bu da mümkün olmazsa, istikameti belli liyakatli üç beş alim bir araya gelip
ümmetin sıkıntılarına ortak çare aramalıdır, yoksa kendi başına kalkıp bir şey
söylenirse, karşılığında başkası da bir şey söyler ve iş curcunaya döner.
Nitekim halimiz budur. Milletin kafası karıştıi kime ne soracağını bilmiyor.
Bunun vebali de, ilahiyyatçı denen prof takımı ve t.v. lerde ilim-tefsir-sohbet
proğramları yapanlardır. Milletin dinini üç kuruşa sattılar, sapıklığı alıp
hidayeti verdiler, ama ticaretleri kar edemedi.
Allahu
teâlâ bizleri ehli sünnet yolundan ayırmasın.
< Önceki | Sonraki > |
---|