YAHUDİLERİN
LANETLENİŞİNİ İFADE EDEN AYETLER -
BAKARA SURESİ
86- Onlar âhireti vermek karşılığında
dünya hayatını satın almış kimselerdir. Azabları hafifletilmez onların, yardım
da edilmez onlara.
87. Andolsun ki Biz Musa'ya o kitabı verdik ve ondan sonra da birbiri
ardınca peygamberler gönderdik. Meryem'in oğlu İsa'ya da beyyineler verdik. Onu
Rûhul-Kudüs ile de destekledik.
Size nefislerinizin nevasına uymayan bir
peygamber geldiği her seferinde büyüklük tasladınız bir kısmını yalanladınız,
bir kısmını da öldürdünüz; ha!
88. Kalplerimiz kılıflıdır, dediler. Bilakis Allah, küfürleri yüzünden
onlara lanet etmiştir. Onlar ne kadar az iman ederler!
Yahudiler
"kalplerimiz kılıflıdır, dediler." Yani üzerlerinde örtüler vardır.
Yüce Allah'ın: "Bizi davet ettiğin şeyden ötürü (ona karşı) kalplerimiz
örtüler içindedir." (Fussilet, 41/5) buyruğuna benzemektedir. Yani bizim
kalplerimiz onları örten kaplar içerisindedir. Mücahid der ki: Onlar üzerinde
perdeler vardır. İkrime, onlar mühürlüdürler anlamındadır, demektedir.
İbn Abbas der ki: Yani
bizim kalplerimiz ilimle zaten doludur. Muhammed (s.a)'ın bilgisine de
başkasının bilgilerine de ihtiyacı yoktur. Yani bizim kalplerimiz zaten ilmin
kaplan durumundadır. Ne diye bu kalplerimiz pek çok ilmi kuşatmış olmakla
birlikte (anlamış olmasına rağmen) senden birşey anlayamıyor? Şu anlama
geldiği de söylenmiştir: Kalplerimiz ilim dolu kalpler olduğu halde Muhammed'in
(s.a) ilmi, o kalplerimizin bilgisi dışında değildir.
Ancak yüce Allah:
"Bilakis Allah, küfürleri yüzünden onlara lanet etmiştir, onlar ne kadar
az iman ederler" diye iddialarını reddetmektedir. Arkasından da onların
imandan kaçışlarının sebebini beyan etmektedir. Bu ise onların daha önce
yaptıkları inkâr, küfür ve gösterdikleri yersiz cüretkârlıklar dolayısıyla
lanete uğratılmış olmalarıdır. İşte bu günaha daha büyüğü ile ceza vermektir.
Arap dilinde
"lanet etme"nin asıl anlamı kovmak ve uzaklaştırmaktır. Kurda da laîn
(kovulan) denilmiş. Kovulmuş adama da "laîn" adı verilir,
Buna göre "onlara
lanet etmiştir" buyruğu, Allah onları rahmetinden uzaklaştırmıştır, demek
olur. Tevfik ve hidâyetinden uzak tutmuştur, her türlü hayırdan uzak tutmuştur
anlamına geldiği de söylenmiştir ki bu sonuncusu genel bir anlam ifade eder.
"Onlar ne kadar
az iman ederler!" buyruğu hafzedilmiş bir mastarın sıfatıdır; onlar az
iman ederler takdirindedir.
Ma'mer der ki: Bunun
anlamı: Onlar ancak ellerinde bulunanın az bir kısmına iman eder, çoğunu ise
inkâr eder, kâfir olurlar. Yani onlar çok az iman ediyorlar, demek olur.
el-Vakidî der ki:
Bunun anlamı ise az veya çok hiçbir şekilde iman etmezler, demektir. Günlük
konuşmada: Bunu ne kadar da az yapıyor, ifadesini hiçbir şekilde yapmıyor
manasında kullanmamıza benzer.
el-Kisaî der ki:
Araplar: Pırasası ve soğanı dahi çok az biten bir topraktan geçtik, derken;
hiçbir şey bitirmeyen, hiçbir şeyin bitmediği bir topraktan geçtik, demek
isterler.
89- Daha önce kâfirlerin aleyhine fetih istiyorlarken, onlara Allah
katından beraberlerinde bulunanı tasdik edici bir kitap (ve peygamber) gelince;
işte o tanıdıkları (peygamber) kendilerine geldiğinde onu inkâr ettiler. Artık
Allah'ın laneti o kâfirlerin üzerinedir.
90. Allah'ın kullarından dilediği kimseye lütfundan inzal etmesini
kıskanıp Allah'ın indirdiğini inkâr etmek karşılığında nefislerini satmaları
ne kötüdür! Böylece gazap üstüne gazaba uğradılar. Kâfirler için küçültücü bir
azap vardır.
el-Ferrâ da der ki:
Yani onlar Allah'ın indirdiklerini inkâr etmek karşılığında nefislerini satmış
oldular. Anlamı da şudur: Onlar hakkı batıla, imanı küfre değiştirdiklerinde
kendileri için çok kötü bir tercih yapmış, çok kötü bir seçimde bulunmuş
oldular.
"Böylece gazap
üstüne gazaba uğradılar." Yani gazap ile döndüler. Ellerine gazap geçmiş
oldu. Allah'ın gazabı ise O'nun cezası demektir. Birinci gazabın buzağıya taptıklarından
dolayı olduğu, ikinci gazabın ise Muhammed (s.a)'i inkâr etmelerinden dolayı
olduğu da söylenmiştir. Bu görüş İbn Abbas'a aittir. İkrime de şöyle demiştir:
Çünkü onlar önce Hz. İsa'yı sonra da Muhammed (s.a)'i inkâr ederek kâfir
oldular. Kastettiği kimseler ise yahudilerdir. Said'in rivayetine göre ise
Katade şöyle demiştir: Birinci gazab, İncil'i inkâr etmeleri, ikincisi ise
Kur'ân'ı inkâr etmeleri dolayısıyla olmuştur. Bazıları da şöyle demiştir:
Burda anlatılmak istenen gazabın pekiştirilmesi ve onların içinde bulundukları
durumun sıkıntılı olduğunun ifade edilmesi içindir. Yoksa iki ayrı masiyet
sebebiyle iki ayrı gazaba, uğradıkları anlamında değildir.
"Küçültücü (muhîn)"
kelimesi "hevân"dan alınmadır. Bu ifade, müslüman isyankârların uzun
süre kalışlanndan farklı olarak cehennemde kâfirlerin ebediyyen kalışlarını
gerektiren durumlar hakkında kullanılır. Müslümanların cehennemde kalışları
ise onlar için bir arındırma ve temizlemedir. Tıpkı zina edenin recmedilmesi,
hırsızın elinin kesilmesi gibi.
96. Andolsun ki sen onları insanlar arasında -müşriklerden bile- hayata
daha tutkun kimseler bulursun. Onlardan her birisi kendisine bin yıl ömür
verilsin ister. Halbuki onun ömrünün uzatılması kendisini azaptan kurtarıcı
değildir. Allah onların yapmakta olduklarını hakkıyla görendir.
"Andolsun ki sen
onları" yahudileri "insanlar arasında -müşriklerden bile - hayata
daha tutkun kimseler bulursun." Buna sebep ise günahlarını ve Allah
katında karşılığını görecekleri bir hayırlarının olmadığını bilmeleridir. Arap
müşrikleri ise bu dünya hayatından başkasını bilmezler. Onlar ahireti
tanımazlar.
98. Kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail ve Mikâil'e düşman
olursa şüphesiz ki Allah o kâfirlerin düşmanıdır.
Bu buyruk Cebrail
(a.s)'a düşmanlık eden kimseler için bir tehdit ve bir yergi, ayrıca onlardan
birisine düşman olmanın Allah'ın da o düşmanlık yapan kimselere düşman
olmasını gerektirdiğini ilan etmektedir. Kulun Allah'a düşmanlığı O'na isyan
etmesi, O'na itaatten uzak durması, O'nun sevdiklerine düşmanlık etmesidir.
Allah'ın kula düşmanlık etmesi ise onu âzaplandırması ve onun üzerinde bu
düşmanlığın etkilerini izhar etmesidir.
Eğer:
"Melekler"in sözkonusu edilmesi her ikisini de kapsamakla birlikte
neden özellikle Cebrail ve Mikâil sözkonusu edilmiştir? diye sorulacak olursa
şu cevap verilir: Onların şan ve şereflerini yükseltmek için özellikle isimleri
anılmıştır.
Burada özellikle
Cebrail ve Mikâil'in sözkonusu ediliş sebebinin yahudilerin bunları sözkonusu
etmesi olduğu, âyet-i kerimenin de onların bu konuda soru sormaları sebebiyle
nazil olduğundan dolayıdır, da denilmiştir.
105. Ehli kitaptan olsun müşrikler
olsun, (bütün) kâfirler Rabbinizden üzerinize hiçbir hayrın indirilmesini
istemezler. Allah ise rahmetini dilediğine has kılar. Allah büyük lütuf
sahibidir.
"Allah ise
rahmetini dilediğine has kılar." Ali b. Ebi Talib (r.a) der ki:
"Rahmetini" yani nübüvvetini "dilediğine has kılar." Allah
bu rahmetini özel olarak Hz. Muhammed (s.a)'e tahsis etmiştir. Kimileri de
rahmetten kasıt Kur'ân-ı Kerim'dir derken; şöyle de denilmiştir:
Bu âyet-i kerimede
sözü edilen "rahmet" yüce Allah'ın geçmiş ve gelecek kullarına
bağışlamış olduğu bütün rahmet türlerini kapsayan genel bir ifadedir.
EDİTÖR:
Şu ayetlerin sadece kısa meal ve bazı açıklamalarını yazdık, şayet daha tafsilatıyla yazılsa, Yahudilerin nekadar zalim ve inkarcı oldukları, şeref ve haysiyyetten mahrum, nasibsiz, kinci, hasetçi, nifak ve fitnenin başı olduğu iyice anlaşılacaktır. Hatta bazı tefsirlerde peygamberleri öldürmelerini beyan eden ayetlerin tefsirinde, birgünün sabahında on üç peygamberi öldürmüşler, bunun üzerine 100 den fazla alim onlara emri bil ma'ruf yaparak yanlışlarını beyan ettiler, akşama doğru onları da öldürdüler. İşte yahudi, işteinsanlığın düşmanı, Allah ve Resulüne düşman olan bu zalimlerin karakteri ve niyetleri.
Bunları adam yerine koymak, bunlarla diyalog yaparak ortak hareket etmek, samimi olmak ve sair münasebetlerin hiç bir faydası olmamış ve olmayacağı, tersine onlarla dost olanlara büyük zarar vereceği her asırda görülmüştür.
< Önceki | Sonraki > |
---|