İddet, kadına lazım gelen beklemektir. Boşamakta, nikâhın her hangi bir şekilde fesh edilmesinde kadının iddeti üç hayızdır. Aynı şekilde şüpheyle veya fasit nikâhla cima edilse ve araları ayrılsa veya kocası ölse (üç hayız iddet bekler.).
Kadının kendisinde boşandığı hayız, iddetten hesap edilmez. Yaşlı olduğu için veya küçük olduğu için veya yaşı ile buluğa erdiği için hayız görmeyen kadın ise, bunların iddeti üç aydır.
Sahih nikâhta, kocanın ölümünde hür kadının iddeti dört ay on gündür.
Hamile kadının iddeti, kocası ölse de mutlak olarak çocuğunu doğurmasıdır.
Ölüm hastalığında ric’i talakla (Geri alması mümkün olan boşamakla) boşanan kadın, nikâhında mevcut hanımı gibidir (vefat iddeti bekler. Boşanma iddeti değil). Eğer bâyin talakla (Kesin ayrılık ifade eden boşamakla) boşanırsa, müddetlerden en uzunuyla iddet bekler. (vefat iddeti bittiği halde boşama iddeti henüz bitmedi ise o zaman tamamlanmamış olan diğer iddetinde bitmesini bekler. Bunun tersi de olabilir.)
Hayızdan kesilen kadın, aylar ile iddet beklese sonra evvelki adeti üzere tekrar hayız olmaya başlasa, ay hesabı ile beklediği iddet batıl olur, hayız ile yeni baştan iddet bekler, sahih olan budur.
Aynı şekilde küçük kız, aylar ile iddet bekleme anında hayızlansa yeni baştan iddet bekler. İddetinin bir kısmını hayızla bekleyen kadından sonra hayız kesilse, aylar ile iddet bekler.
İddet bekleyen kadına şüpheyle cima edilse (yani, kadını boşayan kocası hala kendi hanımı olduğunu, cima etmesinin yasak olmadığını zannederek beraber olsa), ikinci bir iddet daha beklemesi kadın üzerine vacibtir. Bu iki iddet, iç içe girer. Beklediği müddet, iki iddetten hesab edilir. İkincisi bitmeden evvel birincisi tamam olmuşsa ikinciyi tamamlar.
Talakta ve ölümde iddetin başlangıcı, kadın bilmese de bunların hemen peşindendir. Fasit (bazı şartları yerine getirilmeyen nikâhta iddetin başlangıcı, hâkimin ayırmasından sonra veya kocanın, cimayı terk etmek üzere kast etmesinden sonradır.
Hangi kadın ki, ‘İddetim hayızlar ile bitti’ dese, eğer üzerinden altmış gün geçmişse, yeminiyle beraber sözü kabul edilir.
Eğer koca, bayin talaktan dolayı iddet bekleyen hanımını nikâhlasa, sonra onu cimadan evvel boşasa, kocanın üzerine tam bir mehir vermesi gerekli olur. Ve yeni baştan kadının iddet beklemesi gerekir.
Bain talak ile boşanmış veya ölüm iddeti bekleyen kadın, eğer Müslüman ve baliğ ise ziynetlerini/süslenmeyi terk etmekle, gösterişli, süslü elbiseleri giymeyi terk etmekle, kokulanmayı, (güzel görünmek için zeytinyağı vs ile) yağlanmayı, sürme çekmeyi, kına yakmayı terk etmekle yas tutar; ancak özürden dolayı (bunları yapması) müstesnadır.
Fasit nikâhtan dolayı ayrılıp iddet bekleyen kadın yas tutmaz. İddet bekleyen kadına nişan için talip olunmaz. Tariz ile söz söylemekte bir beis yoktur.
Talaktan sonra iddet bekleyen kadın asla evinden dışarı çıkmaz. Ölüm iddeti bekleyen kadın, gündüzün (tamamı) ve gecenin bazısında dışarı çıkabilir, (fakat) evinden başka yerde gecelemez. İddet bekleyen kadın ayrılık anında veya kocasının ölümünde kendisine nispet edilen evde iddet bekler. Ancak oradan zorla çıkartılması veya malının zarar görmesinden korkması veya evin yıkılmasından korkması veya kirayı vermeye kadir olamaması durumları müstesnadır.
Verilen talak bayin olsa bile, eğer aralarında onları birbirinden ayıran bir engel var ise karı kocanın bir evde bulunmalarında bir beis yoktur. Eğer koca fasık ise veya ev dar ise, kadın başka yere çıkar; en uygun olan erkeğin çıkmasıdır. Eğer aralarına engel olmaya güç getiren bir kadın tayin ederlerse (ikisinden birisinin anneleri gibi) bu güzeldir.
Şayet koca, hanımını seferde iken boşasa veya koca ölse ve kadın ile şehir arasında sefer müddetinden az bir mesafe var ise kadın şehre döner; eğer her taraftan sefer mesafesi varsa ve kendisiyle beraber veli olsun veya olmasın kadın muhayyerdir. Şehre dönmesi daha faziletlidir.
Şayet bu durumlar şehirde olsa, iddet beklemedikçe oradan ayrılmaz. Sonra eğer mahremi varsa şehirden ayrılır. İmameyn derler ki; eğer yanında mahremi varsa iddet beklemeden evvel şehirden çıkması caizdir.