.

.

Hanımlara Dair

E-posta Yazdır PDF

TESETTÜRÜN GİDİŞATI.....

Böyle Tesettür Olmaz!

Mehmet Şevket Eygi | Milli Gazete
02 Eylül 2010 Perşembe 04:56

Bazı İslâmcı kadınlar Feminist İslâmcılar, modern ve çağdaş Müslüman kadınlar!.. Sizi uyarmama izin veriniz.

Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi hepimizin üzerine olsun!..

Bundan sonra:

Malumunuz olsun ki, çoğunuzun tesettür kıyafeti Şeriat-ı Ahmediyyeye uygun değildir.

Başınıza renkli bir bez parçası dolamakla tesettüre girmiş olmazsınız.

Size şer'i tesettürün bazı şartlarını hatırlatıyorum:

1. Yabancı erkeklerin dikkatini, şehevî bakışlarını çekmeyecek,

2. Vücut hatlarını göstermeyecek.

3. Işıltılı, parlak, frapan, yaldızlı olmayacak.

4. Göğüsleri, kalçaları belli etmeyecek.

5. Örtünün altındaki saçlar deve hörgücü gibi olmayacak.

6. Tesettürlü kadın makyaj yapmayacak.

7. Ev dışında parfüm kullanmayacak.

Bugün bazı tesettür firmalarının "Tesettür kıyafeti" diye pazara sürmüş oldukları kıyafetler şer'î tesettür değil, şeytanî tesettürdür.

Hayır hanımlar hayır!.. Ben sivri dilli değilim. Âcizâne emr-i mâruf ve nehy-i münker yapıyorum o kadar.

Biliyorum kimileri bana kızacak. Çok zaman Hak ile halkı aynı anda razı ve hoşnud etmek mümkün olmaz.

Şuurlu Müslüman hanımlar ve kızlar Kur'ân'a, Sünnete, fıkha, Şeriata uygun tesettüre girsinler. Onlar için hayırlı olan budur.

Daracık, rengârenk, dikkatleri çeken giysilere ve başörtülerine bürünerek sokaklarda, caddelerde, meydanlarda arz-ı endam etmekle Müslümanlık sergilenmez, sahte İslâmcılık sergilenir.

Para kazanmak için, zengin olmak için İslâmî tesettürün canına okuyan firmalara yazıklar olsun!

Ey ulemâ, ey fukaha, ey hükema, ey Müslüman ashab-ı mesâlih!.. Nerdesiniz? Niçin halkı uyarmıyorsunuz?

Bu uyarıları yapmak benim işim değil, öncelikle ulemânın işidir.

Maalesef tesettürün de canına okudu bazıları.

Uyanalım... Bu tesettürle kurtuluş olmaz.

İnşaallah hakikî ve şer'î tesettüre bürünen mü'mine kadınlar şehid sevabı alırlar.

Perşembe, 07 Ekim 2010 22:02 tarihinde güncellendi
E-posta Yazdır PDF

KADINLARIN ZİYNETİ

Normal 0 21 false false false TR X-NONE AR-SA MicrosoftInternetExplorer4 /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-priority:99; mso-style-qformat:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:11.0pt; font-family:"Calibri","sans-serif"; mso-ascii-font-family:Calibri; mso-ascii-theme-font:minor-latin; mso-fareast-font-family:"Times New Roman"; mso-fareast-theme-font:minor-fareast; mso-hansi-font-family:Calibri; mso-hansi-theme-font:minor-latin; mso-bidi-font-family:Arial; mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}

KADINLARIN ZİYNETLERİ HAKKINDA

 

وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلاَ يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلاَّ مَا ظَهَرَ مِنْهَا

 

وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلاَ يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلاَّ لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ

 

أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ

 

أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أوُلِي اْلإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا

 

عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلاَ يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللهِ جَمِيعًا

 

أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ 31

 

Nur suresi 31. Ayetin Meali ve Tefsiri

31. Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini muhafaza etsinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocaları nın babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmet-çi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadın- lık hususiyetlerinin farkında olmayan çocukların haricindekilere zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurma sınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.

Mü’min kadınlar da erkekler bakmasınlar. Göbekle diz kapağı arası erkeklerin avrert mahallidir. Tamamen erkeklerden gözünü koruması takvaya daha yakın ve Allah ve resulüne sevimli dir. Ümmü Seleme (Radıyellahu anhâ) derki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in yanında Meymune (Radıyellahu anhâ) ile birlikte idik. O sıra Ümmü Mektum (Radıyellahu anhu) yanına girdi. O sırada örtü ile emrolunmuştuk. Buyurduki “Ondan örtünün” Dedikki ‘Ya resulellah! O a’ma olup göremez değilmi’ Buyurduki “O a’ma! (fakat) siz onu görmüyormusunuz”

Ferç (avret yer) lerini korusunlar, iffetli olsunlar, zinaya sebeb olmasınlar. Gözlerin yumulması buna yardımcı olur. Zira bakmak, zinaya götürür. Ziynetlerini açmasınlar, süs takılarını, elbiselerini ve onların mevzılarını da açmasınlar. Açılması zaruri olan eller, yüzük, eldeki kına ve yüz hariçtir. Özellikle şahitlik ederken, davalarda, nikahta yüzü görünür. Ayakların açılmasında zaruret vardır. Ona bakan şehvetten emin ise ayağına bakabilir, değilse gözü yumması, bakmaması gerekir. Gizli olan takılar, kolye, bilezik, halka gibilerinin açılması ve bakılması caiz değildir. Denildiki ziynetlerden murad takıldığı mahalleridir. Aslında kadının bütün vücudu avrettir, kocası ve mahreminden başkası ona bakamaz, ancak tedavi için veya şahitlikte izin verilir.

Baş örtülerini yakaları üzerine sıkıca vursunlar, göğüs açılmasın. Boyun ve etrafı da örtünecektir. Aişe validemiz derki “Ensar kadınlarından daha hayırlısını görmedim. Baş örtülerini yakaları üzerine vursunlar ayeti nazil olunca, onlardan herbiri, örtülerini yarıp onunla baş örtüsü yaptılar, başlarında kargalar (varmış gibi) sabahladılar.”

Ancak kocalarına açılırlar. Kadın kocasına helal olmakla her tarafına bakabilir. İbni Abbas derki çarşafı ve baş örtüsünü ancak kocaları için kaldırırlar.

Kadının oğlu, kocasının babası (kayın pederi), kendi oğlu, kocasının oğlu (üvey oğlu), kardeşleri, kardeşinin oğlu mahre- midir, onun yanında zahir ziyneti açabilir. Zira bunlarla görüşmesi ve bir arada bulunmalarına olan ihtiyaç şiddetlidir. Amca ve dayılar da kardeşler gibidir.

Müslüman kadınlar da mahremi gibidir, müşrik ve ehli kitap olanlar, yabancı erkekler gibidir.

E-posta Yazdır PDF

Kadınlarda İddet...

 

İddet, kadına lazım gelen beklemektir. Boşamakta, nikâhın her hangi bir şekilde fesh edilmesinde kadının iddeti üç hayızdır. Aynı şekilde şüpheyle veya fasit nikâhla cima edilse ve araları ayrılsa veya kocası ölse (üç hayız iddet bekler.).

Kadının kendisinde boşandığı hayız, iddetten hesap edilmez. Yaşlı olduğu için veya küçük olduğu için veya yaşı ile buluğa erdiği için hayız görmeyen kadın ise, bunların iddeti üç aydır.

Sahih nikâhta, kocanın ölümünde hür kadının iddeti dört ay on gündür.

Hamile kadının iddeti, kocası ölse de mutlak olarak çocuğunu doğurmasıdır.

Ölüm hastalığında ric’i talakla (Geri alması mümkün olan boşamakla) boşanan kadın, nikâhında mevcut hanımı gibidir (vefat iddeti bekler. Boşanma iddeti değil). Eğer bâyin talakla (Kesin ayrılık ifade eden boşamakla) boşanırsa, müddetlerden en uzunuyla iddet bekler. (vefat iddeti bittiği halde boşama iddeti henüz bitmedi ise o zaman tamamlanmamış olan diğer iddetinde bitmesini bekler. Bunun tersi de olabilir.)

Hayızdan kesilen kadın, aylar ile iddet beklese sonra evvelki adeti üzere tekrar hayız olmaya başlasa, ay hesabı ile beklediği iddet batıl olur, hayız ile yeni baştan iddet bekler, sahih olan budur.

Aynı şekilde küçük kız, aylar ile iddet bekleme anında hayızlansa yeni baştan iddet bekler. İddetinin bir kısmını hayızla bekleyen kadından sonra hayız kesilse, aylar ile iddet bekler.

İddet bekleyen kadına şüpheyle cima edilse (yani, kadını boşayan kocası hala kendi hanımı olduğunu, cima etmesinin yasak olmadığını zannederek beraber olsa), ikinci bir iddet daha beklemesi kadın üzerine vacibtir. Bu iki iddet, iç içe girer. Beklediği müddet, iki iddetten hesab edilir. İkincisi bitmeden evvel birincisi tamam olmuşsa ikinciyi tamamlar.

Talakta ve ölümde iddetin başlangıcı, kadın bilmese de bunların hemen peşindendir. Fasit (bazı şartları yerine getirilmeyen nikâhta iddetin başlangıcı, hâkimin ayırmasından sonra veya kocanın, cimayı terk etmek üzere kast etmesinden sonradır.

Hangi kadın ki, ‘İddetim hayızlar ile bitti’ dese, eğer üzerinden altmış gün geçmişse, yeminiyle beraber sözü kabul edilir.

Eğer koca, bayin talaktan dolayı iddet bekleyen hanımını nikâhlasa, sonra onu cimadan evvel boşasa, kocanın üzerine tam bir mehir vermesi gerekli olur. Ve yeni baştan kadının iddet beklemesi gerekir.

Bain talak ile boşanmış veya ölüm iddeti bekleyen kadın, eğer Müslüman ve baliğ ise ziynetlerini/süslenmeyi terk etmekle, gösterişli, süslü elbiseleri giymeyi terk etmekle, kokulanmayı, (güzel görünmek için zeytinyağı vs ile) yağlanmayı, sürme çekmeyi, kına yakmayı terk etmekle yas tutar; ancak özürden dolayı (bunları yapması) müstesnadır.

Fasit nikâhtan dolayı ayrılıp iddet bekleyen kadın yas tutmaz. İddet bekleyen kadına nişan için talip olunmaz. Tariz [1] ile söz söylemekte bir beis yoktur.

Talaktan sonra iddet bekleyen kadın asla evinden dışarı çıkmaz. Ölüm iddeti bekleyen kadın, gündüzün (tamamı) ve gecenin bazısında dışarı çıkabilir, (fakat) evinden başka yerde gecelemez. İddet bekleyen kadın ayrılık anında veya kocasının ölümünde kendisine nispet edilen evde iddet bekler. Ancak oradan zorla çıkartılması veya malının zarar görmesinden korkması veya evin yıkılmasından korkması veya kirayı vermeye kadir olamaması durumları müstesnadır.

Verilen talak bayin olsa bile, eğer aralarında onları birbirinden ayıran bir engel var ise karı kocanın bir evde bulunmalarında bir beis yoktur. Eğer koca fasık ise veya ev dar ise, kadın başka yere çıkar; en uygun olan erkeğin çıkmasıdır. Eğer aralarına engel olmaya güç getiren bir kadın tayin ederlerse (ikisinden birisinin anneleri gibi) bu güzeldir.

Şayet koca, hanımını seferde iken boşasa veya koca ölse ve kadın ile şehir arasında sefer müddetinden az bir mesafe var ise kadın şehre döner; eğer her taraftan sefer mesafesi varsa ve kendisiyle beraber veli olsun veya olmasın kadın muhayyerdir. Şehre dönmesi daha faziletlidir.

Şayet bu durumlar şehirde olsa, iddet beklemedikçe oradan ayrılmaz. Sonra eğer mahremi varsa şehirden ayrılır. İmameyn derler ki; eğer yanında mahremi varsa iddet beklemeden evvel şehirden çıkması caizdir.

 



[1] Tariz: işittirmek, niyetini ona çaktırmak. Güzelsin, yemeğin yenir, gibi sözler.

 

Salı, 27 Nisan 2010 11:09 tarihinde güncellendi
E-posta Yazdır PDF

AKINTI.....

dumanl.jpgAKINTI VE RUTUBET ABDESTİ BOZARMI???

Konunun birkaç yönü olduğu belli:

1-     Ferc iki kısımdır. Ferci dahil,  ferci hariç.

2-     Akıntı mı, yoksa nem-rutubet mi?

3-     Fetva  ittifaklımı yoksa ihtilaflımı?

 

Birinci maddeye göre ferci dahilden -iç kısmından- ne gelirse gelsin abdesti bozar. Fercin dışı –ferci hariç- zaten fercin dışa dönük kısmıdır, ondaki ıslaklık bedendeki ter gibidir, bundan hasıl olan nem abdesti bozmaz.

İkinci maddeye göre akıntı varsa bakılır, gusül ve abdestte yıkanması vacib olan yere ulaşırsa abdest bozulur, dışarı çıkmasa bile. Aşağıdaki metinler iyi incelenirse görülür: mesela erkeğin zekerinin kamışına idrar akıntısı gelse, pamuk tıkamakla idrar dışarı çıkmadıkça abdest bozulmaz. Ama kadının fercine akıntı gelirse abdest bozulur, zira kadınlar oraya gelen akıntıyı tutamaz.

Eğer akıntı değilse sadece rutubet veya nem gibi ise, ozaman o fercin içinden değildir, zira oradan dışarıya çıkan şey mutlaka akıntıdır.

Üçüncü maddeye göre: İmamı A’zam’ın temiz dediği şey –fercin rutubetidir- ki bu da dış fercin nemidir. İmameyn buna da necis demiştirler, zira ihtiyat bunu gerektirir. Zaten ibadetlerde asıl olan ihtiyatlı olmaktır.

O  halde akıntının necis olduğu ve içten geldiği anlaşılmış olur. Nem ve rutubet gibi ise fercin dışından veya baldırların sıkışmasından, dar elbise giyinmekten veya sıcaktan hasıl olan terle karışan nemdir ki bu temizdir ve abdesti bozmaz...

 

 

 
 

Pazar, 15 Kasım 2009 09:30 tarihinde güncellendi
E-posta Yazdır PDF

Başörtüsü FETVASI

 

genelkurmay.jpgTSK'dan Başörtüsü FETVASI geldi


Genelkurmay tarafından yayınlanan bir kitapçıkta, Allah'ın emri olan Başörtüsü hakkında; Başörtüsü, bir Kur'an hükmü ve ifadesi değildir Peçe ve çarşaf ise İran ve Bizans kaynaklıdır dedi

 

Genelkurmay tarafından yayınlanan bir kitapçıkta, “Başörtüsü” hakkında; “Başörtüsü, bir Kur'an hükmü ve ifadesi değildir… Peçe ve çarşaf ise İran ve Bizans kaynaklıdır” denilerek ilginç bir fetva verildi.

 

Genelkurmay Başkanlığı'nın, “Kamu Kurum ve Kuruluşları'ndaki Kıyafet Düzenlemesi” adlı kitapçıkta, Allah'ın emri olan başörtüsü hakkında skandal ifadeler kullandığı ortaya çıktı.

Genelkurmay Başkanlığı tarafından askerlere dağıtılan ve üzerinde “Hizmete Özel” yazan kitapçıkta, başörtüsünün bir Kur'an hükmü ve ifadesi olmadığı iddia ediliyor ve “Türk gelenek ve göreneklerinde türban, peçe ve çarşaf yoktur. Türban, belirli dini inanışın simgesi olarak, toplum yaşamımıza bilinçli olarak sokulmuştur. Peçe ve çarşaf ise, İran ve Bizans kaynaklıdır” deniliyor.

Kitapçıkta, Kur'an'ın örtünme ile ilgili ayetlerinin, doğruluğu ve gerçekliği tam olarak bilinmeyen hadislere dayanılarak açıklandığı, söz konusu hadislerin de Kur'an hükümleri gibi ortaya konulduğu öne sürülüyor. Genelkurmay Başkanlığı'nın söz konusu kitapçığı, kendisi gibi resmi kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 29 yıl önce verdiği ve 'Başörtüsünün dinin emri olduğu'na yönelik kararını dikkate almadığını gösteriyor.

İŞTE  O SKANDAL İFADELER

 

Ergenekon Terör Örgütü soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve örgütün yöneticisi olduğu gerekçesiyle yargılanan Ergenekon sanığı emekli Orgeneral Hurşit Tolon'da ele geçirilen 14 sayfalık kitapçıkta şu ifadeler yer alıyor:

 

“Bu kitap, irticai unsurların baş örtüsü veya türbanı simge yaparak, demokratik ve laik Cumhuriyet aleyhine karşı başlattıkları gerici girişimlerin nedenlerini, Devletin kamu kurum ve kuruluşlarında uyguladığı kılık-kıyafet düzenlemelerinin hukuki gerekçelerini ve Anayasa ve kanunlar çerçevesinde konuya yaklaşımın nasıl olması gerektiğini açıklamak maksadıyla hazırlanmıştır.”

(…)
“Türkiye'de başörtüsü veya türbanın kullanılması yasak değildir. Yasak, devletin temel düzeninin ve halka hizmette eşitliğin kısmen de olsa din kurallarına dayandırılmayacağı esasından hareketle, kamu kurum ve kuruluşlarında uygulanmaktadır. Devletin; sokakta, evinde, tarlasında ve kendi işyerinde başörtüsü ve türban kullanan kadınlarımızın kılık-kıyafetine karışması ve bunlara karşı herhangi bir yasak uygulanması söz konusu değildir.”

(…)
“Türban, bir Kur'an hükmü ve ifadesi değildir. Bugün analarımız, ninelerimiz ve kadınlarımız başörtüsünü dini bir gerekçeden ziyade, bir giyim ve yaşam tarzı olarak kullanmakta ve takmaktadır.”

 


(…)
“Türk gelenek ve göreneklerinde türban, peçe ve çarşaf yoktur. Türban, belirli dini inanışın simgesi olarak, toplum yaşamımıza bilinçli olarak sokulmuştur. Peçe ve çarşaf ise, İran ve Bizans kaynaklıdır”



“(…) Devletin kamu kurum ve kuruluşlarında uyguladığı kıyafet düzenlemesinin bir amacı da, belirli bir dini düşünce ve inanışa göre; kılık-kıyafet, düşüncesi ve ibadeti aynı olan tek tip insan yetişmesine mani olmaktır.”



“(…) Kur'an'ın örtünme ile ilgili ayetleri, doğruluğu ve gerçekliği tam olarak bilinmeyen hadislere dayanılarak açıklanmakta, bu hadisler de Kur'an hükümleri gibi ortaya konulmaktadır.”

“Anayasa'ya ve bu yargı kararlarına rağmen, bugün gelinen noktada; ‘Başörtüsü ve türban', din adına, demokratik ve laik Cumhuriyetimize karşı başlatılan karanlık amaçlı bir mücadelenin ‘simgesi' haline getirilmiştir. ‘Başörtüsünü bir yaşam ve giyim tarzı olarak benimseyen' insanlarımız, bu karanlık amaçlı mücadelenin esas oyuncuları tarafından, kendi amaçları doğrultusunda kullanmaya çalışılmaktadır...”




DİYANET: BAŞÖRTÜSÜ ALLAH'IN EMRİDİR



Başörtüsü konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı, 29 yıl önce çok önemli bir fetva verdi. Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 30 Aralık 1980 tarihli ve 77 nolu kararında da; "Cenab-ı Hak, Müslüman kadınların başörtülerini, saçlarını, başlarını, kulaklarını, boyun ve gerdanlarını örtecek şekilde yakalarının üzerine salmasını emretmiştir" deniliyor.

Başörtüsünün İslam dininin kesin emri olduğu, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 3 Şubat 1993 tarihli ve 6 nolu kararında şöyle yer almıştı:

"Başörtülerini, saçlarını, başlarını, boyun ve gerdanlarını iyice örtecek şekilde yakalarının üzerine salmaları, dinimizin, Kitap, Sünnet ve İslam alimlerinin ittifakıyla sabit olan kesin emridir. Müslümanların bu emirlere uymaları, dinî bir vecibedir."

Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 30 Aralık 1980 tarihli ve 77 nolu kararında da; "İmam-Hatip Liselerinin yönetmeliğinde, dinimizin Müslüman kadınların örtünmesi ile ilgili hükümlerine aykırı Anayasamızın tanıdığı kişinin temel hak ve hürriyetlerini zedeleyici ve sözü edilen okulların yönetim, eğitim ve öğretim faaliyetlerini olumsuz yönde etkileyici nitelikte hükümlerin yer almasının uygun olmayacağı mütalaa olunmuştur" deniliyor.

Çarşamba, 30 Eylül 2009 11:31 tarihinde güncellendi

Sayfa 1 - 4

  • «
  •  Başlangıç 
  •  Önceki 
  •  1 
  •  2 
  •  3 
  •  4 
  •  Sonraki 
  •  Son 
  • »

Yasal uyarı : Sitedeki sohbet, yazı ve resimler; üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadan ve kaynak göstererek alınabilir.
Üzerinde değişiklik yapılması, ticari amaçla kullanılması hukûken yasaktır.