Herkes bilir bilmez konuşur ve yorum yapar fakat ne kadarı isabetli gelin ehline sorun!
Bu kapıya gelenler üç kısımdır buyurdular.
1- Allah için gelenler.
2- Para için gelenler.
3- Evlenmek için gelenler.
Bu ana hususu bildikten sonra Allah için gelenler ve devam edenlerden olmak ümidiyle deriz ki;
İsmailağa bir cami gibi görünür ama hakikatte ilmin ve maneviyyatın kaynağıdır da bilinmez, değeri anlaşılmaz. Nasıl anlayacağız derseniz, geriye dönüp bakmanız gerekir, evvelki asırlar ile irtibatlandırmanız gerekir.
Bu kapının başı Muhammed Mustafa s.a.v dir, devamı Ebu Bekir Sıddık r.h. ve peşinden gelen altın silsiledir. Efendi Baba k.s. son devrin Osmanlı şeyhul-islâmı olup dört mezheb müftüsü idi. 'Bütün kitaplar yakılsa oturur noktasına kadar yazarım' buyurdu. Böyle bir zat, yerine kimi geçirmiştir zannedersiniz? Aklınızla düşünürseniz yanılırsınız, kalbiniz çalışıyor ve umman gibi genişlemişse belki biraz anlarsınız.
Risale-i Kudsiyye bu zatları tanıtırken şöyle der
Bütün alemin ilmi nihayet, deryaya nisbetle damla gibidir.
Yani bu zatların ilminin muhteviyatını akılla bilemeyiz, ancak kalb ilahi anlayışa nail olursa, o zaman kendine göre birşeyle anlayabilir. Tasavvuf kitablarımız Mektubat-ı Rabbani ve Risale-i Kudsiyye bunlardan bahset mektedir. Hatta mektubatın 3. cilt 79 ve 80. mektublarını okuyup anlama yanlar bu zatları asla tanıyamazlar, makamlarını ve vasıflarını bilemezler. Her hakikat her yerde söylenmez. Ehil olana sırlar açılır.
Dışardan bakanlar İsmailağanın
sıradan bir cami veya kendi kabuğuna çekilmiş bir tekke olduğunu zannederler.
Sakaldan, sarıktan, çarşaftan başka bir şey bilmezler, ham sofuluk yaparlar
diye düşünürler. Tamam bazı cami cemaatimiz de, böyle sayılan hususları çok
zikredenler var, ama cemaati gördüğümüz üç beş kişiye hasredersek, onların
davranışlarını ismailağa camiasına mal edersek hata etmiş oluruz.
İsmailağa kuru kalabalık
değildir, suretle uğraşan hakikatten uzak değildir, insana yukardan bakan kibir
ehli değildir, insanda noksanlık arayan ucub ehli de değildir.
İsmailağayı ismailağa yapan
değerleri iyi düşünmek gerekir. Evvela Ehli sünnet itikadı, sonra sünneti
seniyyeye tabi olma ve ihya etme aşkı. Bu iki temeli elde etmek, için
ilim-amel-ihlas denklemini yerleştirme,
kendi hayatına tatbik etme ve insanlığa sunma gayreti.
Asrı saadetten beri gelen o büyük
sermaye-manevi birikim, ilahi emanet, sonunda Efendi Hazretlerimize konan şu
manevi devlet kime nasib olur! Bundan sonra gelmesi umulan ve müjdelenen ahır
zaman halifesinin öncüsü ve müjdecisi kim olabilir. Kıravat ve şapkayla şeyhlik
yapanlarmı? Kadınlarla tokalaşanlar mı? Düzenbaların düzenini yürütenler mi?
Müslümanların itikadlarını ehli kitabla karıştıranlar mı? Papazın elini öpen,
ondan medet bekleyenler mi? Bu gibilerinin bırak şeyhliğini din ile ne kadar
alakaları var ilerde anlaşılır.
İsmailağanın t.v. si yok, radyosu
yok, gazetesi yok, partisi yok, şirketleri kurumları kuruluşları yok, yani
dünyalık hiçbir yatırımı yok! Elhamdulillah! Dünya için harcayacak bir dakikası
bile yok, ama dünyada yaşadığımız için zaruret itibarıyla herkesin meşru bir
işi olması şarttır, kimseye yük olma malıdır.
İsmailağa adına fikir ve söz
söyleyenler bunları unutmasınlar da ona göre konuşup yorum yapsınlar.
İsmailağada mal davası, bina - arsa – ihale ve sair menfaat kavgası olmaz, olamaz;
zira İsmailağa nın mensubu ancak Allah için vardır, Allah için sever, Allah
için buuz eder, Allah için her şeyini din yoluna Allah ve dostları yoluna feda
eder, nitekim iki büyük hoca efendimiz, hayatlarını seve seve ve bile bile feda
etmişlerdir; peşlerinden yüzlercesi de o niyetle yaşamaktadırlar.
İsmailağanın kimsenin malında
canında namusunda makam ve rütbesinde gözü yoktur, asla olamaz da; zira
başkasının elindeki nimetin çıkmasını isteyenler hasedçi kimseler olup kendi
amellerini yok etmişler, iflas etmişlerdir.
İsmailağayı siyasi ortama da
kimse çekemez. Geçmişte olan bazı sıkıntılar acemilik ve hüsnü zan itibarıyla
olmuştur. Ama herkes büyüğüne sadakatli olmayı çok iyi anlamıştır. Bütün
halkımız ve islam alemi, bu cemaatin duasını almak isterken bu cemaat bir
kesime ait bırakılamaz, hepsini duaya ortak ederiz fakat, Allah rızasına uygun
olanı da canı gönülden destekleriz.
Particilik haramdır, zira
tefrikadır, dinimiz bunu yasaklamıştır. Ashabı kiram böyle değildi.
Efendi Hazretleri k.s., sünneti
kılı kırk yararcasına işlemekte ve emretmektedir. Kendisi şöyle buyurmuştur;
bilinen binlerce sünnetten 3 veya 4 tanesini terk ettiğimi görürseniz bana tabi
olmayın.
Efendi Hazretleri k.s. -üzerinizde
asla küfür alameti bulunmasın, Allahın düşmanlarına benzemeyin- diye nerdeyse her
sohbetinde tenbih etmiştir. İslami ilimleri ihya için hayatı boyunca gayret
etmiş, her tarafta ilmin canlandırılmasını tenbih etmiştir: -Her mahalleye bir
erkek ve bir kız medresesi açarsanız, kısa zamanda islam ayağa kalkar-,
buyurmuştur.
Kazancınızı üç parçaya ayırın.
Üçte birini günlük ev ihtiyaçları için harcarsınız. Üçte birini çoluk çocuğa
miras olarak biriktirirsiniz. Üçte birini de Kur an yolunda harcarsınız. Böyle
olursa islam galib olur.
Efendi Hazretlerinin k.s.
sözlerini Risale-i Kudsiyye tercümesinden, İrşadul Müridin ve sohbetler
kitablarından öğrenebilirsiniz. Ayrıca Ruhul Furkan tefsiri, geniş muhtevasıyla
pek çok malumatı önümüze getirmektedir, okuyup ilmimizi genişletelim ve Efendi Hazretlerini daha iyi tanıyalım. Allahu teâlâ onun ve evvelki meşayıhımız
yolundan bizleri ve evlatlarımızı ayırmasın. İnkarcılara da tevbe ve istifade
nasib eylesin.
< Önceki |
---|