KURANDA İSMİ GEÇTİĞİ
HALDE
PEYGAMBER OLMASINDA
İHTİLAF
Babil (Irak bölgesi) hükümdarı Buhtunnasır ordusu
ile Küdüsü harab edip İsrailoğullarının çoğunu öldürdü. Bir kısmını esir edip
kendi ülkesine götürdü.
Bunların içinde çocuk yaşta olan Üzeyr (Aleyhisselam)’da
vardı. Aradan yıllar geçti. Üzeyr (Aleyhisselam)
büyüdü. Allah’ın izni ile zalim-lerin elinden kurtulup Küdus’e geldi. Hımarını
(eşeğini) yanına alıp şehrin yakınlarına geldi. Karnı acıkınca oturup yemeğini
yedi.
O sırasında şöyle düşünmüştü. Şu Kudüs şehri böyle harabe olduk tan sonra Allah bunu nasıl ihya edecek. O sıra Allah'u Teala onu yüz sene kadar uyuttu. Uyandığı vakit eşeği çürümüş fakat yiyecekleri bozulmamıştı. Allah’ın izni ile eşeğin kemikleri bir araya toplanıp hayvan etlenip canlandı. Bunu gören Üzeyr (Aleyhisselam)
“Allah’ın
her şeye kadir olduğunu iyice bildim” dedi.
Hayvanına binip Kudüse geldi. Şehirde yeniden tamir
edilmiş hayat sürmeye başlamıştı. Tahmin ettiği bir eve gelip oradaki kör
kadına Üzeyr (Aleyhisselam) dan
sordu. Kadın onu tanıdığını fakat kaybolduğunu söyledi. Üzeyr (Aleyhisselam) dua
ederek kadının gözleri iyileşti. Bunun üzerine kadın iman etti ve durumu Üzeyr (Aleyhis-selam)’ın
akrabalarına anlattı.
İsrailoğulları tam inanmak için başka bir alamet
istediler. O da Tevratı ezbere okuyacağını söyledi. Bismillah diyerek Tevrat’ı
okumaya başladı. Ellerinde gizledikleri Tevrat ile Üzeyr (Aleyhisselam) okuduğunu
karşılaş tırınca tıpatıp aynı buldular. Bu olaydan sonra pek çoğu iman etti.
Fakat bir kısmı Üzeyr (Aleyhisselam)’ın
Allah’ın oğlu olduğunu iddia ederek küfre saplandı. Üzery (Aleyhisselam) İsrail
oğulları içinde elli sene daha yaşayıp dine davet etti. Fakat bir kısmı
küfürden dönmediler.
LOKMAN (Aleyhisselam)
Lokman (Aleyhisselam) Eyyüb
(Aleyhisselam) soyundan olan salih bir
kimsedir. Denildi ki bin sene yaşamış, Davud (Aleyhisselam)’a
yetişmiş, ondan ilim almıştır. Hikmetli bir kimse olduğu söylenmiştir. Ona
hikmet verilmesi, şükretmesi içindi.
Tıp ilminde mahirdir. Bütün bitkilerin hangi
hastalığa şifa oldu-ğunu bilirdi. İhtiyarlık ve ölümden başka her hastalığa
Allah’ın izniyle şifa bulurdu.
Kur'an-ı Kerim’de oğluna yaptığı nasihatlar
zikredilmiştir:
“Yavrucuğum! Allaha ortak koşma! Doğrusu şirk,
büyük bir zulümdur” demişti.
“Yavrucuğum! Yaptığın iş, bir hardal tanesi
ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derin-liklerinde
bulunsa, yine de Allah onu senin karşına getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri
görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.
Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten
men et, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.
Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde
böbürle nerek yürüme. Zira Allah kendini beğenmiş gururlu kimseleri asla sevmez.
Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini
merkeplerin sesidir.”
ZÜLKARNEYN (Aleyhisselam)
İsmi hakkında ihtilaf edilmiştir. Nuhun oğlu, Yafes
oğlu Yunan-dır. Denildiki İskenderi rumidir. Meşhur olan budur, bütün dünyaya
hakim olmuştur. Denildiki dünyaya müminlerden iki kişi Zülkarneyn ve Süleyman
hakim olmuştur. Kafirlerden de iki kişi Nemrud ve Buhtun-nasır hakim oldu.
Zülkarneyn’in peygamber olmasında ihtilaf vardır.
Denildi ki salih bir kuldur, Allah'u Teala ona yeryüzünün hakimiyetini, ilim ve
hikmet verdi. Ona heybet giydirdi. Onun için gündüzü ve geceyi musahhar kıldı.
Yürüdüğü zaman önünden bir nur giderdi. Arkasından karanlığa dönüşürdü.
Denildiki iki tane güzel saç örgüsü vardı. Veya
sarığını doladığı iki tane boynuz gibi çıkıntıları vardı. Denildiki tacında iki
boynuz vardı.
Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir
balçıkta batar buldu. Onun yanında (orada) bir kavme rastladı. Bunun üzerine
biz:
“Ey Zülkarneyn! Onlara ya azab edecek veya onların
hakla-rında iyilik etme yolunu seçeceksin” dedik. O şöyle
dedi:
“Haksızlık edeni cezalandıracağız, sonra o Rabbine
döndürü lecek, sonra Allah da ona korkunç bir azab uygulayacak”
“İman edip de iyi davranan kimseye gelince, onun
için de en güzel bir karşılık vardır. Ve emrimizden ona kolay olanını söyleye ceğiz.”
Güneşin doğduğu Şark’a ulaştı. Zencilerden bir
kavme geldi. Onların elbise ve binaları yok idi. Güneşin doğduğu vakitte suya
girerler, gündüz bitince geçimleri için dolaşırlardı.
İşte anlattığımız Zülkarneyn’in yüksekliği ve
mülkünün genişliği böyledir. Muhakkak ordulardan, aletlerden ve mülk
sebeblerinden herşeyi ona toplamıştık. O kadar ki onun ilmi ancak Allah’a
aitti. Sedde ulaşmak için doğu ile batı arasında kuzeye doğru bir yol edin-di.
Orda fesad çıkaran Yecüc ve Mecüc kavmi vardı.
Bunlar insanları öldürmek, memleketleri harab etmek
ve ekinleri telef etmekle yeryüzünde fesat çıkarmaktadırlar.
Oradaki insanlar Zülkarneyn’den ücret karşılığında
kendileri ile Yecüc ve Mecüc arasında bir set yapmasını istediler.
Yecüc ve Mecüc şerli kimselerdir. Denildiki Nuh’un evlatları
Sam, Ham ve Yafestir. Sam Arap, Acem ve Rumların babasıdır. Ham Habeş lilerin ve
zencilerin babasıdır. Yafes, Türklerin ve Hind tarafında olanların babasıdır.
Yecüc ve Mecüc’de bunlara dahildir.
“Dedi ki rabbimin bana verdiği bol mal ve mülk
sizin vere-ceğiniz ücretten çok daha hayırlıdır, sizinkine ihtiyacımız yoktur.
Yalnız siz bize bedenleriniz ile veya sebatınız ile yardım edin, aranızda
sağlam bir duvar yapalım”
“Demirden büyük parçaları getirin. İki dağın
kenarına kadar eşit seviyeye gelince, körük kullananlar üfürsün. Öyle ki onlar
ateş gibi kıpkırmızı olsunlar” sonra erimiş bakır
getirilerek üzerine kaymak gibi döküldü. (Kaynak yapıldı.)
Artık onu aşamadılar. Çünkü çok yüksek oldu. Alttan
deleme-diler, zira çok sertti. Denildi ki yerin altından kazılarak temeli suya
kadar indirildi. Oraya kayalar ve eritilmiş bakır döküldü. Üzerine odun-lar
kömürler konarak demir levhalar, iki dağın tepesine kadar yüksel-tildi. Hepsi,
körüklere üfürülerek kızartılınca eritilmiş bakır üzerlerine dökülerek demirler
birbirine kaynak edildi. Yekpare bir duvar haline geldi.
“Bu sed rabbim tarafından kullarına bir nimettir.
Kıyamet vakti gelince veya Yecüc ve Mecücün çıkma vakti gelince seddi yerle bir
edecek. Muhakkak Rabbimin vadi haktır, çaresiz olacaktır.”
Ebu Hureyre’den rivayet edildiki Yecüc ve Mecüc,
seddi kazmak talar. Taki güneşin ışıklarını görünce üst taraftakiler “dönün
yarın devam ederiz” derler. Allah'u Teala seddi eski haline çevirir. Ertesi gün
tekrar aynı şekilde devam ederler. Taki inşallah diyene kadar, artık döndüklerinde
bıraktıkları gibi bulurlar. Ve oradan çıkıp insanlara musallat olurlar. Suları
araştırırlar. İnsanlar kalelerine saklanır.
Seddin arkasından çıktığı vakitte Ye’cüc ve Me’cüc
birbirlerine karışır, suyun dalgalanması gibi. Kalabalıklarından dolayı izdiham
olur. O vakitte kıyamet saati için sura üfürülür. Hepsini hesab için bir
araya cem ederiz.
Yecüc ve Mecücün çıkışı, kıyamet alametleridir.
< Önceki | Sonraki > |
---|