Âb: Su. Güzellik, cemal, letafet.
Âb-ı Hayat: Hayat suyu. Can suyu. Ebedilik suyu.
Âb-ı Zülal: Tatlı su, yağmur suyu, manevi feyizler.
Aba: Dervişlerin giyindiği kalın kumaştan yapılmış geniş
elbise, cübbe.
Abd: Kul, köle. Sadece Allah’a kul olan.
Abdullah: Allah’ın kulu.
Abdiyyet: Ubudiyyet: Kulluk. Allahu teala’ya itaat. İnsanın
en son ulaşacağı makam hakiki kulluk makamıdır.
Abdal: Belli sayıdaki veliler topluluğu. Ermişler. Dünyadan
alakayı kesmişler.
Âbid: İbadet yapan. Çok fazla ibadet ettiği için bu isimle
zikredilir.
Âdâb: Edebler.
Uyulması gereken kaideler. İzlenmesi gereken usuller. Her tekkenin edebi
değişiktir. Buna meşreb denir.
Adak: Nezir: Allah’a, ibadet kastıyla kulluk cinsinden bir
şeyi yapmaya söz vermek. Filan işim olursa, şöyle şöyle yapacağım…gibi.
Adem: Yokluk. Masiva, şerler ve çirkinliklerin anası.
Ademi mutlak: Mutlak yokluk. Mutlak var olanın zıttı. Bu
hariçte var olamaz, zira mevla tealanın zıttı yoktur.
Ademi mümkün: Varlığı mümkün olan yokluk. Allah dilerse yok
olanı var edebilir. Buna zıl, ma’dum denir. Allahu teala, şu ma’dum/yokluk
derya-sına, varlık sıfatının tecellisini ulaştırarak, eşyayı hususi şekillerde
var etmiştir. Adem/yokluk ile, sıfatların tecellisi birleşince eşya var oldu.
Âdem: İlk peygamber, ilk insan. Bütün insanlığın babası.
Allah’ın haliifesi olması bakımından bütün hakikatleri cem eden kamil
varlıktır.
Âdet: Sırf şekiller ve an’anelere dayanan bir iş, ihlas
olmaksızın yapılan ibadetler de âdet gibidir.
Adl: Adalet. Kainatın üzerine yaratıldığı ölçü.
Âfak: Dış alem. Ufuklar. Kişinin haricinde olan bütün alem.
Âfet: Âfât: Musibetler, bela ve zararlar. Kulda bulunan kötü
itikadlar ve davranışlar. Azaların günah işlemesi.
Âfiyet: Gönül huzuru, bela ve sıkıntılardan emin olmak.
Günah işlemek-sizin günü tamamlamak.
Âgâh: Uyanık, meseleye vakıf. Arif, dikkatli, haberdar. Yolu
bilen, darda-zorda olanlara imdat eden.Ağyar: Yabancılar. Kalbteki masiva. Aynı
tekke den olmayanlar.
Ahad: Tek, bir olan. Allah’ın sırf zat ismi. Mutlak tek.
Sıfatlar itibarı olma-yarak sadece Zat’a söylenir.
Ahadis-i nefs: Nefsin fısıltıları, sözleri. Kötülüğe sevk
eden telkinleri.
Ahd: Sözleşme. Ahd-ı Misak: Ezelde verdiğimiz söz.
Âhır: Son. Âhıret: Dünyanın sonundan sonraki hayat. Diğer
alem.
Ahkam-ı Batıne: Batın/kalble alakalı hükümler. İç alem ile
alakalı hükümler. Tarikat yolu, insanın iç alemini/ruhunu esaretten kurtarmak
için, gerekli hükümleri ve usulleri tertip etmiştir.
Ahlak: Huylar, beşeri davranışlar. En güzel ahlak, Efendimiz
sallallahu aleyhi ve sellem’in ahlakıdır, zira onun terbiye eden Alemlerin
Rabbı dır.
Ahlam: Hulum: Rüyalar. Sadık rüyalar müjdecilerdir. Karışık
rüyalar, nefis-ten kaynaklanır veya şeytanın iliştirmesidir. Ehli bunları
ayırabilir.
Ahsen: En güzel olan. Ahseni takvim, en güzel yaratılışta
olan. İnsan.
Ahval: Haller. Değişen durumlar. Kalbe akıtılan ve değişken
olan feyzin bolluğu, feyzin kesilmesi, aşk, cezbe v.s. leri. Makam ehli olursa
değişiklikten emin olur.
Ahz: Almak, elde etmek. Ahz-ı nisbet: Nisbet/huzur almak,
ders almak.
Âkıl: Akıllı kimse, ihtiyatlı, dengeli hareket eden.
Akl-ı selim: Nefis ve şeytanın karıştırmasından emin olan
akıl. Akıl insan-da bulunan bir hususiyyettir ki, hislerin kullanılmasıyla
irtibatlıdır. Aklın kalbte olduğu söylenir. Beyinle alakalı olan zeka ve çabuk
kavrama olayıdır. Zira kalb, bütün kuvvetlerin merkezidir. Kur’anı ezberleyen
onu kalbinde muhafaza eder. Kişinin mükellef olması için akıl gereklidir. Akıl
alet gibidir, iyi kullanılırsa faideli olur, değilse insanı saptırır.
Sadece dünyayı hedefleyen akla aklı meaş/dünya aklı denir.
Ahıret derdi olan, Mevlaya kulluğu hedefşeyen akla da aklı maad/ahıret aklı
denir.
Tasavvuf yolunda aklın ölçülerine değer verilmez, zira
Allah’ı bilmek olan marifetler, aklın tavrının ötesindedir.
Akl-ı Evvel: Aklı ulâ: Peygamberimizin hakikatı. Buna Aklı âbâd denir.
Mevla teala evvela Peygamberimizin hakikatını yarattı, sonra ondan diğerlerinin
hakikatlerini ve fertlerini yarattı. Bu durumda aklı evvel olan Hakikatı
Muhammediyye hepsinin üstadı oldu.
Alaka: Bağlantılar, ilgili şeyler. Allah yolundan engelleyen
şeyler.
Âlem: Allahtan başka her şey, kainat. İnsan küçük alemdir. Kainat büyük
alemdir. Yaratanına alamet olduğu için alem denilmiştir.
Alemi gayb: Madde ötesi, manevi alem.
Alemi şehadet: Madde alemi, görülen ve hissedilen alem.
Alemi halk: Yaratılan madde (Toprak-hava-su-ateş) alemi.
Alemi Emir: Ruh alemi. (Bunun kısımları: Kalb-ruh-sır-hafi-ahfa)
Alemi mülk: Zahirdeki alem, Allahın mülkü.
Alemi melekût: manevi alem, batıni alem, ruhlar alemi.
Alemi ceberût: Arşın dışındaki alem. İlahi tecellilerin zuhur yeri.
Alemi vedûd: Sevgi ve dostluk alemi. Mevla teala ile dostluk makamı.
Âl: Ehil, ev halkı. Âli abâ: Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ve
ehli olan Ali, Fatıma, Hasen ve Hüseyin (Allah hepsinden razı olsun.)
Alim: İlim ehli. Bilgili. Allahı ilimle bilenler. İslami ilimlerde mahir
olanlar. Bunlar iki kısımdır. Sadece zahir ilimle kalırsa bunlara zahir uleması
denir. Müşahede yoluna ulaşırsa batın uleması olur ki, buna arif denir.
Allah: Zat teala’nın öz ismi. Hak ma’bud için söylenen özel isim. Başkası için
asla kullanılmaz. Bu isim hakkında çok açıklamalar yapılmıştır. Bazıları,
hayrette son noktaya gelinince söylendiğini ifade etmişler, yani ilah olmakta
hayrete düşüren. Bazıları, ilah olarak sadece malum olan Zat’tır demişler. Bazıları, sıfatları mülahaza etmeksizin
sadece öz Zat’ın ismidir der. Tasavvuf yolunda ilk zikir dersinde, Allah ismi
tekrar edilir.
Âmil: İşi yapan. Kulluğun gereğini işleyen. Tasavvufta ilerledikten sonra,
bütün işlerin asıl failinin Allah olduğunu müşahede eder.
A’ma: Kör. Kalb körlüğü. Hakikatleri görmemek.
Amûd: Direkler. Manevi direkler.
Ân: En küçük zaman dilimi. Ezel ve ebed için -birân-dır derler. Bu,
üzerin-den zamanın geçmediğinden kinayedir.
Anâsır: Unsurlar, maddeler, parçalar. Alemin unsurları dört tanedir. Top-rak,
hava, ateş, su. Bunlara anâsır-ı erbaa denir. Buna felsefeciler Heyula
derler. Kainatın ana maddesi manasındadır. Felsefeciler heyulanın kadim
olduğunu iddia ettiklerinden kafir olmuşlardır.
Anka: İsmi bilinen, cismi bilinmeyen ve bulunmayan bir kuş. Değeri bilinmeyen
şeylerde misal getirilir. Ankay-ı mağrib ismi ile de anılır.
A’raf: Amelleri eşit olup yüksek bir yerde (A’raf) beklitilen kimseler,
sonun da cennete gireceklerdir. Onların durdurulduğu yere A’raf denir.
Araz: Madde-cevher üzerinde meydana çıkan vasıflar. (Renk, koku, uzunluk,
kısalık, hareket, sekenat gibileri.)
Arız: Engel, mani. Nefis ve şeytandan gelen engeller.
Arif: Bilen, vakıf olan. Marifet sahibi. Allahı ve sıfatlarını müşahede ile
bilen. Marifetin sonu yoktur. Kabileyetlerine göre her velinin marifeti
deği-şiktir.
Arş: Kainatın en dış maddesi, latif olup bütün gökleri ve Kürsi’yi kuşatır.
Arş ve içindekilerin hepsi mahluktur, hadistir ve yok olacaktır. Kadim
değildir. Arş ve içindekiler, Allahu tealanın isim ve sıfatlarının zıllerinin
tecellisiyle var edilmişler ve varlıkları daim olmaktadır.
Arşın dışına zılal dairesi denir. İnsanların mebde-i
teayyünleri (onların hususi rableri) Arşın dışındaki zıllerden bir zıldir.
Arz: Yeryüzü. Düşük alem. Sema yüksek alemdir.
Âsâ: Sopa, deynek.
Asakir: Askerler. Hak’kın askerlerine, Asâkiri Hak denir. Şeytanın askerlerine
asâkiri şeytan denir. Bütün mahlukat Allah’ın askeridir. Onları dilediği işte
kullanır. Sinekle, rüzgarla, zelzele ile düşmanı helak ettiği gibi.
Ashâb: Arkadaş, hususi dost. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem
Efen-dimizi, imanlı olduğu halde bir kere görüp sohbetine katılan. Bu devlet,
sonra gelenlerden kimseye verilmez.
Ashabı Suffe: Mescidi Nebevi’de arka kısımda (sofa da) oturup, ilimle ve
ibadetle meşgul olan fakir ashabı kiram topluluğu. En meşhuru Ebu Hurey re
radıyellahu anhu dur. Ömürlerini ilim-ibadet ve cihadla geçirmişlerdir.
Asl: Temel, esas. Mektubatta pek çok yerde, Asl tabiri ile Mevla’ya
yönel-mek kasdedilir.
Asuman: Sema, ilahi tecelliler.
Aşikar: Açık, zahir.
Aşina: Dost, tanıdık.
Aşk: Sevginin ileri derecesi. Kainatın yaratılmasının sebebi sevgi/hub.
Sevginin derecelerinde dostluk, hullet, mahabbet ve aşk gibi kademeler vardır.
Aşk, sevdiğini bulamamak ve elde edememekten dolayı son dere-ce ileri gider, bu
durumda kişi her şeyi unutur, gözü sevdiğinden başkasını görmez, kalbi ondan
başkasıyla alaka kurmaz. Bu durum ilahi aşkta olursa, neticede fena fillah
olmaya götürür. Ancak aşk, nefisle karışık olursa, bu durumda Mevla zannedib
başka şeye aşık olmuş olur da farkın-da olmaz. Mevla’ya kavuşanda aşk kalmaz,
zira o, aradığını buldu.
İmamı Rabbani kuddise sırrahu derki, kişi bir şeyi severse
mutlaka onu nefsi için sever. Evladı, hanımı, malı v.s. İyi düşünürsek
gerçekten doğru-dur. Bu halden kurtulmak için, ilahi aşkı bize nakşedecek bir
Allah aşığı veli bulmak gerekir.
Atâ: Bahşiş. İhsan. İyilikler. Allahu tealanın kuluna ihsan ettiği maddi ve
manevi iyilikler.
Atş: Susuzluk. Şevk ve hasret ile muradın hararetle arzu edilmesi.
Atebe: Eşik. Dergahın eşiği.
Avaik: Engeller, maniler. Kalbin Allah’a yönelmesine mani olan şeyler.
Avam: Ahali, halk. İslamın zahirini işleyenler.
A’yan-ı sabite: Eşyanın asılları. Eşyanın Allah’ın ilmindeki suretleri.
A’yan, Ayn/zat kelimesinin çoğuludur. Mevla teala, eşyayı şu görünen surette
yaratmadan evvel, ezeli ilminde böyle olmalarını takdir etti. Bu suretlerde
eşyayı izhar ederek kemalatlarını sergilemek diledi. Ezelde nasıl takdir
ettiyse, zuhurda aynı şekilde meydana geldiler.
Bu husus mektubat-ı Rabbani’de şöyle beyan edilir: Mevlanın
ilminde isim ve sıfatları, şan ve itibarları tafsilen/ayrıntılı olarak
birbirilerinden ayrılıp seçilmişlerdir ki, bu Resulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in Hakikatından alınarak yaratılacak olan diğer bütün varlıkların
hakikatleridir.
Buna teayyünü sani (ikinci belirme) denir. ( Evvelki
teayyün, Efendimizin hakikatı olan sevgi sıfatının zılli/hub makamıdır.)
Ayrıca, Vahidiyyet ve A’yan’ı sabite diye de isimlendirilir.
Mevla tealanın ilminde birbirinden ayrılan isim ve
sıfatları, herbirinin adem/yokluk mertebesinde karşıtı ve zıttı olan şeylere
aksi vardır. Mesela ilim sıfatının mukabili, ademi ilim denilen cehalettir.
Kudretin mukabili acizliktir. Diğer sıfatlar da böyledir.
Bu fakire (İmamı Rabbani) göre şu ademlerin kendilerine
akseden isim ve sıfatların akisleri ile birlikte eşyanın asılları olurlar.
Yani şu ademler, eşyanın asılları olup isim ve sıfatlardan
akseden zıller de ademlere işleyen suretler gibidir.
Bu fakire göre eşyanın asılları, Mevlanın ilminde, adem
aynalarına parla-yıp onlarla karışan isimler ve sıfatların akisleri ile
birlikte, bunların zıtları olan ademlerdir. Böylece mevla teala hariçte bir
şeyi var etmek isteyince, varlık sıfatının zıllinden bir zılli ademe
aksettirerek o şeyi var eder. Bu husus, ilminde kararlaştırdığı gibi aynı
şekilde hariçte var olur. İşte eşya-nın aslı olan A’yanı sabite evvela
Mevla’nın ilminde mevcuttu, ikinci olarak
aynı şekilde hariçte var edildi.
Vahdeti vucud ehli, ayanı sabiteyi Mevladan hariç görmezler
ve hepsine birdir derler…Haşa ve kella.
Âyet: Alamet, nişan. Allah’ın varlığına, birliğine ve kudretine delalet eden
şey. Mucizelere de ayet denir. Kur’an ayetlerine tenzili ayet denir. Kainat
oluşlarına kevni/tekvini ayet denir.
Ayn: Göz, pınar, eşya, zat.
Ayna: Eşyayı gösteren, suretini kabul eden parlak cisim.
İnsanın kalbi, yaratanın kemalatlarını aksettirdiği için ayna hükmündedir.
Yerler gökler Mevlayı almaz, mü’min kulun kalbi alır. Zira insanda aynalık
vasfı vardır.
Aynel yakin: Göz görmesiyle elde edielen kesin bilgi. İkinci kademedeki
yakindir. Evvelkisi ilmel yakindir. İlimle elde edilen bilgi. Üçüncüsü hakkal
yakindir. Gözle gördüğü şeyin bizzat içinde vakı’ olmakla hasıl olan ilim.
Mesela dumanı gören derki orda ateş var. (İlmel yakin) Yakınlaşıp ateşi görünce
ilmen bildiğini gözle görmüş oldu.(Aynel yakin) Ateşin içine gir-mekle ateşin
hakikatına ulaşırsa hakkal yakin olur.
Azimet: Kasdetmek, meşakkatli olanı tercih etmek. İşlerde ruhsat olanı terk etmek. İbadetlerde cevaz yolunu almayıp azimetli olan takva yolunu tercih etmek. Bu durumda nafileleri de farz gibi icra eder.
< Önceki |
---|