.

.

E-posta Yazdır PDF

HABERE BAK..... OLİMPİYATLAR DA MEŞRU' OLMUŞ....

HABERE BAK…..

Gülen'den Çarpıcı Açıklama

Türkçe Olimpiyatları, bu yıl 11. Kez düzenlenmişti. Fethullah Gülen'in herkül. org adlı sitede yayınlanan sohbetinde Peygamber Efendimizin (S.A.V) Türkçe Olimpiyatlarına katıldığını söyledi.

Fakat demek ki bazı hakikatlerin ifade edilmesi adına, ittifakın sağlanması adına, kalplerin birbirlerine karşı yumuşaması adına, bunlar çok önemli faktörler ki; İnsanlığın iftihar tablosu (Peygamberimiz) bazılarımızın, bir kısım mutasavvıf ve sufi görünümlü kimselerin yadırgamalarına rağmen Efendimiz (S.A.V) inanın Peygamberimiz teşrif etti...

"USULÜ DETAYA FEDA ETMEYELİM"

Bu yolla sizin temel değerleriniz sevdiriliyor. Usûlü detaya feda etmeyelim Allah aşkına!" diye konuştu.

 

İMAMI RABBANİ K.S. BUNA NASIL CEVAP VERİRDİ?

 

Böyle bir olay İmamı Rabbani k.s. zamanında olsaydi, şu rezalete bir çok yönden cevap verip ret ederdi şüphesiz. İslam dışıdır, bid’attır, fasıklıktır, saptırmadır v.s cevaplar verirdi.

Karşı tarafın kendini haklı göstermesi veya bu işten feyiz alıyoruz, cemaati çoğaltıyoruz v.s. bazı sözleri olacaktır ve hatta Resulullahı gördük işimizden razıdır dahi diyeceklerdir. Bu durumda İmamı Rabbani k.s. ne derdi?

İşte cevabı, 400 sene evvel şeyhinin çocuklarının tertipledipi mevlit merasimini ve teganni ile cemiyet teretiplemelerini bakın nasıl ret ediyor… yani kız erkek karışık değil, çalğı eğlenceli değil de sadece topluca tegannili mevlit merasimi tertiplemelerine bakın nasıl cevap veriyor::::

 

273. mektup….

 

Mektubunuza, sema' dinlemekten men edişinizdeki mubalağa derc edilmiş. Bundan, Mevlid sema'ı ki, ağıt yakıp kaside okumak veya şiirler söylemekten ibarettir, bunun da men edildiği anlaşılmaktadır. Mevlid sema'ını dinlemeyi terk etmek, kıymetli kardeş Mir Muhammed Nu'man'a ve orda bulunan arkadaşlara ağır gelmekte. Zira onlar rüyada Resulullah  sallallahu aleyhi ve sellem'i gördüklerini ve O'nun kendilerinin mevlid mec-lisinden cidden memnun olduğunu söylemekteler. Cidden bu işi terk etmek onlara ağır gelmekte.

Ey Mahdum! Şayet rüyalara itibar olsa, uykulara itimad olsa, mürid-ler şeyhe ihtiyaç duymazlardı, yollardan birini tercih etmek abes olurdu. Zira her mürid bu durumda rüyasına uygun olan ile amel ederdi, uyku-larına mutabık olurdu. İsterse bu rüya ve zuhuratlar şeyhinin yoluna uygun olsun veya olmasın. Yine onun katında razı olunmuş olsun veya olmasın eşit olurdu. Bu takdirce şeyhlik ve müridlik bağı yok olur.

Herbir heves sahibi, vazıyeti ile müstakil olur,  tavrına güvenir. Sadık mürid katında, şeyhi bulunmakla birlikte bin sadık rüyanın, itibardan yarım arpa kadar değeri yoktur. Rüşt üzere olan talip katında rüyalar, mürşid ile huzurda olma devleti ile birlikte, karmaşık vesveselerden başka bir şey sayılmaz, asla onlardan bir şeye iltifat etmez. Şeytan kuvvetli düşmandır, sonda olanlar onun hilesinden emin değildir, ondan korkmakta daimdirler,  hilesinden sakınırlar. Bu durumda yeni başlayanlar ve ortadakiler hakkın-da ne dersin?

Bu babta netice söz, nihayette olanlar korunmuşlar, şeytanın sulta-sından hıfzedilmişlerdir. Yeni başlayanlar ve ortadakiler bunun hılafınadır. Bu yüzden onların zuhuratları itimadı hak edici olamaz, şiddetli inatçı şeytanın hilesinden korunmuş olamaz.

Eğer denilirse, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in görüldüğü rüya  şeytanın hilesinden ve tuzağından korunmuş ve sadıktır. Hadisi şerifte geldiği üzere şeytan Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in suretine giremez. Bu durumda konumuz olan rüya şeytanın hile ve tuzağından korunmuş ve sadık olur (denirse;)

Cevap veririm ki, Futuhatı Mekkiyye sahibi, şeytanın şekline gireme-mesi hususunda, Resulullaha ait olan Medine'de medfun olan suretini mahsus kılmıştır. Her hangi bir surette olmak şeklinde mutlak olarak suretine girememesi hükmünü vermek caiz değildir. Şüphe yokki rüyada  sallallahu aleyhi ve sellem'e ait olan sureti teşhis etmek cidden zordur. Bu nasıl itimada layık olsun.

Şeytanın, sallallahu aleyhi ve sellem'in kendisine ait surete gireme-mesini şart koşmasak ve her hangi bir surete bile onun suretine girece-ğine cevaz versek, zaten bu görüşe ekseri alimler gitmiştir; ve bu durum sallallahu aleyhi ve sellem'in şanının yüceliğine de uygundur; (yine) deriz ki şu suretten hükümleri almak, müşkil şeylerdeki rızasını veya razı olma-dığını anlasak, bu durumda da düşman olan şeytanın araya girmesi müm-kündür, ve görünenin hılafını göstermekle gören kişiyi karışıklığa düşürür, kendi sözünü Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sözü ile karıştırır, kendi işaretini, O'nun işareti ile karıştırabilir.

Nasıl ki rivayet edildi, beşerin Efendisi sallallahu aleyhi ve sellem bir gün oturuyordu, yanında Kureyş ağaları, küfrün elebaşları ve ashabtan pek çoğu vardı, Sallallahu aleyhi ve sellem onlara Necim suresini okudu, vaktaki onların batıl ilahları bahsine gelince, lanetli şeytan Sallallahu aleyhi ve sellem'in kıraatı arasına putların medhi ile alakalı sözler soktu, öyle ki hazır olanlar, bunu Sallallahu aleyhi ve sellem'in kıraatından zan-nettiler. Asla onu ayırmaya güç yetiremediler.

Kafirler ferahlanıp, Muhammed bizimle sulh etti, ilahlarımızı medh etti, dediler. Hazırda olan ehli islam da hayret ettiler. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem lanetli şeytanın şu sözüne muttali olamadı. Bunun üzerine sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu, ne oldu?

Ashabı kiram, Sallallahu aleyhi ve sellem'e arzederek şu sözlerin kendi kelamı arasında vakı' olduğunu bildirdiler.  Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bunun üzerine çok üzüldü. Cebrail Aleyhisselam vahiyle geldi ve şu sözün şeytanın atması olduğunu beyan etti.

Şu ayeti kerime bunu beyan eder;

وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلاَ نَبِيٍّ إِلاَّ إِذَا تَمَنَّى أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ

"Senden evvel hiçbir peygamber ve resul göndermedik ki şeytan ona kendi kuruntularını atmayı temenni etmesin.." (Hac: 52)

Şeytan batıl sözünü, sallallahu aleyhi ve sellem'in hayatında O'nun kıraatı esnasında, uyanık halde ve ashabın huzurunda atınca, öyleki sallallahu aleyhi ve sellem'in kıraatı temyiz edilemez oldu; (bu durumda) nerden bilinecek ki şu rüya, şeytanın tasarrufundan korunmuş ve onun karıştırmasından emin kılınmıştır, hem de bu rüya sallallahu aleyhi ve sellem'in vefatından sonradır ve bu rüya, hislerin zayıfladığı ve karıştırma ve karışıklık halinin bulunduğu uyku halidir. Hem de rüyayı görenin, diğer insanlardan ayrı olarak tek bulunması da vardır.

Veya deriz ki, sallallahu aleyhi ve sellem'in bu işten razı olması, medh edenlerden medh edilenin razı olması gibi, kasideyi okuyanın ve dinleyenin zihninde yerleşip hayalinde nakşedilince, şu görülen suretin, kendi hayallerinde nakşedilen suret olması da caizdir; ve şu rüya için hakikat olmaksızın ve şeytanın şekillendirmesi bulunmaksızın (olması da caizdir.)

Yine rüya ve zuhuratlar zahirine ve hakikatlerine hamledilebilir ki bu görenin bizzat gördüğü rüyadır. Nasıl ki rüyada Zeyd'in suretini görse, bundan murad Zeyd'in hakikatının aynı olur. Muhakkak bu zahirinden çevrildi ve te'vile hamledildi. Nasıl ki Zeyd'in suretini rüyada görse, arala-rındaki münasebetten dolayı bununla mesela Amr'ı kasd etse bu da mümkündür. Bu ihtimallere göre arkadaşların rüyası zahirinden çevrilme-yip zahire hamledildiği nerden bilinecek? Bununla tabire muhtaç olunan bir zuhuratın kasdedilmediği niçin caiz olmasın? Şeytanın onda şekillen-dirmesi olmaksızın başka bir işten kinaye olması niçin caiz olmasın?

Hasılı kelam rüyalara itimad edilmemesi uygundur. Zira eşya, hariçte mevcuttur. Hariçte eşyayı görene kadar gayret lazımdır. İtimada layık olan budur. Bunda da tabire imkan yoktur. Hayalde görülen, uyku ve hayallerdir.

Ordaki arkadaşlar, uzun müddettenberi kendi vaziyetleri ve görüşle-riyle amel etmekteler. Muhayyerlik yularını ellerine almışlar. Amma Mir Muhammed Nu'man'a gelince onun için boyun eğmekten başka çıkış yolu yoktur. Faraza men ettikten sonra bir an duraklama yaparlarsa -Allahu subhanehuya sığınırız- kime kaçacaklar, kime sığınacaklar göreceğiz.

Bu fakirin mübalağa etmesi, (şu işler) yoluna muhalif olduğu içindir. İsterse bu muhalefet sema', raks ile veya mevlid okumak ve kaside söylemek ile olsun (eşittir.) Her yolun kendine has talebi vardır. Şu orta yol olan tarikata has olan matlap, şu gibi işleri terk etmeye bağlıdır. Her kimde şu tarikatın matlabını talep varsa, bu tarikata muhalif şeylerden sakınması gerekir. Başka tarikatların taleplerinin, onun nazarında görünmemesi gerekir.

 

 

 

266. mektupta….

Gınanın haramlığı hakkında ayetler, hadisi şerifler ve fıkhi rivayetler cidden pek çoktur.  O derecede ki, onları saymak imkansızdır. Bütün bun-larla beraber bi şahıs, gınanın mubahlığında neshedilmiş bir hadis veya şaz bir rivayet getirse, ondan bu itibar edilmez.[1] Zira hiçbir vakitte hiçbir müftü, gınanın mubahlığına fetva vermemiştir. Raksa ve ayaklarla vurup dönmeye cevaz vermemiştir. İmam Ziyauddin-i Şami’nin Mültekat’ın da bu şekildedir. (Hatta Ebussuud Efendi’nin fetvalarında, sallanarak tevhid okuyanlar, zikredenlerin katlinin caiz olduğu yazılıdır.)

Sofiyyenin ameli, haramlık ve helallıkta sened değildir. Onları mazur görmemiz onlara yetmezmi! Onları levmetmeyiz, işlerini Allah’a havale ederiz. Burda itibar edilen İmamı Ebu Hanife’nin, Ebu Yusuf’un, İmamı Muhammed’in sözleridir. Allah onlardan razı olsun. Şeyh Şibli’nin, Ebi Haseni Nuri’nin ameli değil.

Muhakkak bu gün nakıs sofiler, şeyhlerinin amellerine  dayanarak sema’ ve raksı dinleri ve milletleri yaptılar, onu taat ve ibadetleri yaptılar.

اَلَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَهُمْ لَهْوًا وَلَعِبًا

“İşte bunlar, dinlerini oyun ve oyuncağa alanlardır.” (A’raf: 51)

Muhakkak geride geçen rivayetlerden bilindi ki haram işi güzel gören, muhakkak islam ehli topluluğundan çıkmış, mürted olur. İyi düşün-mek gerek, sema’ ve raks meclislerine tazimin çirkinliği ne kadar çoktur! Bilakis onu taat ve ibadet edinmek nedir! Allahu subhânehu’ya hamd ve minnet olsun ki meşayıhımızı bu gibi şeylerle imtihan etmedi. Bizim gibi mukallitleri de bu gibi bir işi taklit etmekten kurtardı.

Muhakkak işittik ki mahdumlar (Şeyhinin çocukları) sema’ya meyle-derler, Cuma gecelerinde sema’ meclisleri ve kaside toplantıları düzenler-ler. Arkadaşlar da onlara bu işte uygunluk gösterirler. Bin kere  hayret! Diğer silsilenin müridleri, bu işleri şeyhlerinin işine dayanarak işlerler. Onların ameline dayanarak şeriatın haram saydığını def ederler. Hakikat-te bu işte haklı olmasalar da…

Bu işi işlemekte bizim arkadaşların ne özrü var! Bunda şeriatın haram ettiğini işlemekle bir taraftan, diğer taraftan tarikat şeyhlerine muhalefet var. Ne şeriat ehli buna razı, ne de tarikat ehli. Şayet bunda şeriatın haram saydığı bir işi işlemek olmasaydı, sadece tarikat işinde bir icad olarak çirkin olurdu; şeriatın haram ettiği işi işlemekle birlikte olunca durum ne olur!

 

 

Netice: Allah dostlarının ince eleiğini kavramayan bazı dünyacıların, işi iftiraya götürmesinden korkarız…..

Yukarki açıklamaları iyi düşünenler, asla Nebi sallallahu aleyhi ve sellem hakkında yakışmayan şeyleri söylemezler…..

 


[1] Bu zaman din sahtekarlarının dediği gibi, Hazreti Aişe radıyellahu anha validemizden nakledilen –Habeşli topluluğun defli hareketlerini seyretmesi, cariyesinin şiirler söyleme-sinin men edilmemesi- şeklindeki rivayetler de aynı şekilde fetva için muteber kabul edilme mişlerdir. Zira o olay gibisi daha sonra vakı’ olmamıştır. Medine’ye hicreti anında sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi karşılayan Medinelilerin def ile beyitler söylemesi de, o anki ortama göre olup men edilmemiştir. Daha sonra bunun gibisine rastlanmamıştır. Zira nice güzel ve başarılı günler olduğu halde, alsa böyle defli şiirli bir toplantı, ne Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem zamanında, ne de dört halifesi zamanında yapılmamıştır. Bu gibi durumlara nesh denir. Yani evvelki yapılan iş, sonradan yapılan tatbikatla kaldırılmış demektir. Zaten islamın pek çok hükmü de böyle tedricen (kademeli olarak) yerleşmiştir.

Yasal uyarı : Sitedeki sohbet, yazı ve resimler; üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadan ve kaynak göstererek alınabilir.
Üzerinde değişiklik yapılması, ticari amaçla kullanılması hukûken yasaktır.